Birol Topaloğlu radyolarda dinleyip, TV’lerde seyrettiğimiz Lazların “sanal,” sergiledikleri kültürün ise yapay olduğunu iddia ediyor. “Lazlar hep horon tepmez, ağıt da söyler” diyen Topaloğlu sekiz yıl önce mühendislik diplomasını çekmeceye koydu; memleketi Rize’yi adım adım gezip sözel kültürü derlemeye başladı. O gün bu gündür anadilinde öğrendiği türküleri dünyanın önemli müzik merkezlerinde söylüyor, CD’ler kaydediyor. Topaloğlu’yla 2002’nin ilk günlerinde İstanbul’da verdiği konser öncesinde buluşmuştuk. Rize’nin yaylalarından Paris’teki Cite de la Musique’e, New York’taki Worldmusic Institute’e uzanan serüvenini anlatmıştı.
2001’in son günlerinde Amerika turnesine çıktığınızı duymuştum. Kadroda kimler vardı, nerelerde konser verdiniz, daveti yapan hangi kuruluştu?
– Benim için önemli bir sınavdı. Aynı zamanda Laz kültürünü tanıtma açısından çok önemliydi bu konserler. Los Angeles, San Francisco, California, Indiana ve New York’ta 20 günde 8 konser verdik, toplam 18 etkinliğe katıldık. Indiana’da Bloomington Konservatuvarı’nda, New York’ta Worldmusic Institute’da verdiğimiz konserler çok önemliydi. Çünkü bu üniversitelere konser için davet edilmek bile başlıbaşına bir onur. Etkinlikler farklı kültürlere yönelik ilgileri olan Amerikalılara yönelikti. Laz müziğiyle birlikte bölgenin doğal, kültürel özellikleri de tanıtıldı. Seminerler verdik. Merak edenlere dansları öğrettik, enstrümanları tanıttık. Balkan Müziği ve etnik ezgiler söyleyen, Amerikalı kadınların kurduğu Kitka adlı koroya iki Lazca türkü öğrettim. Konserlerimiz ilgiyle karşılandı, basında olumlu yazılar çıktı. Worldmusic Institute konser vermek üzere tekrar davet etti. Amerika’ya beş kişilik bir grupla gitmeyi planlıyorduk. Bize Gürcistan’dan katılacak üç kişilik kadınlar korosu 11 Eylül olayları nedeniyle vize alamayınca turneyi iki kişi tamamladık. Organizasyonu Amerika’da albümümü yayımlayan Seven Eight adlı bir plak firmasıyla Door Dog adlı kültür kuruluşu gerçekleştirdi.
Çalışmalarınızla Avrupa ülkeleri de ABD kadar ilgileniyor mu?
– İlgileniyor. Geçmişte Paris’teki Cite de la Musique başta olmak üzere Fransa, Hollanda, Almanya ve İngiltere’nin önemli kültür merkezlerinde birçok konser verdim.
Karadenizliler hemşeri dayanışmasıyla meşhurdur. Lazların sesini Avrupa’ya Amerika’ya taşıdığınız için sizi kahraman ilan etmeleri beklenir. Fakat bir röportajda Laz kültür derneklerinin size ihtiyatla yaklaştığını, hatta endişeyle izlediğini söylüyorsunuz. Tuhaf bir durum; sorun nedir?
– TV’lerde rastladığınız medyatik ve “sanal” Lazlardan değilim. Dernekler çoğunlukla sanal Lazları temsil ediyor. Ben bu zengin kültürü araştırıp, olduğu gibi, özelliklerini bozmadan yansıtmaktan yanayım. Türküleri kaynağından duyduğum gibi, Lazca söylüyorum. 1980’lerden sonra Güneydoğu sorununun ortaya çıkması Lazlar arasında yerel dilin kullanılması konusunda çekingenlik yarattı. Sanıyorum dernekler bu nedenle bana ihtiyatla yaklaştı. Fakat son dönemde yapmak istediğimi anladılar. Takdir ettiklerini söylüyorlar.
Türkü peşinde hafiye gibi
“Sanal” Lazlardan farkınız konusunu biraz daha açabilir miyiz?
– Rize’nin Pazar ilçesinin Apso köyünde doğdum. Türkçe’yi ilkokula başladığımda öğrendim. Ana dilim Lazca. Çok doğal bir şey bu. Övünecek ya da utanılacak tarafı yok. Türkü söylemeyi çok seviyorum. Duyduğum, dinlediğim, öğrendiğim türküleri otantik şekliyle söylemek istiyorum. Ayrıca Lazlar tarihin derinliklerinden gelen, köklü bir kültürün temsilcisi. Birilerinin çıkıp bunu tanıtması lazım.
ODTÜ’de elektronik mühendisliği okuduktan sonra kendinizi türkülere adamışsınız. Müzik eğitiminizde geleneksel yolları seçmeniz zorunluluk muydu, yoksa tercih mi?
– Ailemden doğal müzik eğitimi aldım. Türküleri hayat buldukları atmosferde doğal halleriyle öğrendim. Müzik tekniğiyle ilgili konuları da kendi çabamla öğreniyorum. Üniversite eğitimimin verdiği bilimsel objektiflikle yaklaşıyorum geleneksel malzemeye. Yerel müziği iyi kavradıktan sonra evrensel müzik yapabileceğimi düşündüm. İlk albümüm bu yaklaşımın ürünüdür. Müzikologlardan destekleyici mesajlar aldım. İkinci albümde bu fikri biraz daha geliştirdim. “Lazaburi” 80 sayfalık kitapçığı olan çok kapsamlı bir çalışma. Belki çoğu müziksever duymadı bile. Ama bir rüyayı gerçekleştirdiğim için çok mutluyum.
1993’ten bu yana köy köy dolaşıp müzikologlar gibi türkü derliyorsunuz. Çalışma yöntemlerinizden bahseder misiniz?
– Kazandığım bütün parayı kaliteli kayıt ekipmanlarına yatırdım. Zamanımın büyük bölümü Rize’de, köyümde geçiyor. Doğallığı, doğal ilişkileri, köylü olmayı seviyorum çünkü. Hangi köyde eski türkü bilenlerin olduğunu biliyorum. Zaten artık çevredekiler beni tanıyor. Yeni bir şey duyduklarında gelip “şu köyde çok güzel destan söyleyen, kaval çalan bir adam var” diyorlar. Adresini, telefonunu öğreniyorum. Takibe alıyorum. Sonra gidip sohbet ediyorum, dost oluyorum. İkna edince kayda başlıyorum. Sadece türküleri değil, çevredeki doğal herşeyi kaydediyorum. Fotoğrafını çekiyorum. Çünkü doğallık büyük hızla yok oluyor. Bu konuda özel eğitim almadım. Ama kayıtları dinleyen müzikologlar çalışmalarımı bazı meslektaşlarından daha ciddi buluyor.
Kadınlardan türkü derlemek hassas iş
Karadeniz kapalı bir toplum. Türkü geleneğini sürdürenler ise kadınlar. Sadece yayla şenliklerinde ve çalışırken sesleri açık havaya çıkıyor. Aralarına nasıl giriyor, kayıt için nasıl ikna ediyorsunuz; başınıza garip olaylar gelmiyor mu?
– Yayla şenliklerinde sanal lazları görürsünüz sadece… Erkekler yüzyıllardır çalışmak için gurbete gidiyor, geçmişte savaşa gider dönmezlermiş. Bu yüzden türkü geleneği kadınlarda kuşaktan kuşağa geçiyor. Ben o yörenin insanıyım. Kapıyı çalar ve evlere girerim. Laz kadınları sosyal insanlardır. Din Hıristiyanlık döneminde de, Müslümanlık döneminde de Lazların toplumsal ilişkilerine tutuculuğu sokamamış. Son dönemde ihraç yobaz hocalar bile bu yapıyı çok değiştiremedi. Dost olmayı başardıktan sonra kültürel zenginliklerini sizinle severek paylaşıyorlar. Arada komik olaylar da oluyor tabii.
Ne gibi?
– Yobaz hocaların etkisinde kalan kadınlarla karşılaştığımda çok zorlanıyorum. Köye kamp kurup günlerce beklediğim oluyor. Bir evde toplanıyor, birlikte türkü söylüyoruz. Çok türkü bildiğini duyduğum bir kadın söylemiyor. Korktuğu için “bilmiyorum” diyor. Sonra kulağıma eğilip “Şu karşıdaki kadından ya da sakallı adamdan çekiniyorum, sen yarın şuraya gel sana istediğin türküyü söyleyeyim” diyor. Veya “Şurada bekle, şu saate kadar gelmezsem vazgeç. Gelirsem istediğin türküyü söylerim” diyor. Yani derleme yapmak bazen oyun gibi bir şey…
İyi ki namus kavgası çıkmıyor, müzik aşkı uğruna postu deldirmek de var; öyle değil mi?
– (Kahkahalar) Geçenlerde röportajda yaşlı bir halanın bana nasıl türkü söylediğini anlattım. Köyden birileri okumuş. “Aşk, meşk için yaşın çoktan geçti sanıyorduk” diye halayı işletmeye başlamışlar. Çok üzülmüş. Ziyaretine gittim. Anlattı, rahatladı. Özür dilemek için sarıldığımda kulağıma eğilip etraftakilerin duyamayacağı sesle “Onları boşver; yine gel, ben sana türkü söylerim” dedi… İşte bu yaklaşım çok önemli…
Derlediğiniz türkülerin, destanların sayısı belli mi?
– Saymadım ama rahatlıkla sekiz, dokuz CD yayımlayacak kadar olmuştur.
Bilinmeyen türkü ustaları geliyor
15 Ocak’taki konserinizde size kimler eşlik edecek; sürpriz konuklarınız olacak mı?
– Ben tulum, kemençe, çunguri ve ğuguni çalacağım ve türkü söyleyeceğim. Selim Bölükbaşı tulum, perküsyon çalacak, türkü söyleyecek. Kaval, perküsyonda Kemal Sahir Gürel yer alacak. Ayşenur Kolivar vokal yapacak. Ayrıca Gürcistan’dan Lazuri Trio gelecek. Batum’da piyano eşliğinde çok sesli müzik yapan bir grup bu. Çok güzel şeyler çalıyorlar. Laz kültürünü ben otantik yönüyle ele alıyorum; onlar modern yönüyle. Bunun dışında bize bir horon ekibi katılacak ve Çamlıhemşin’in M3ano köyünden bir çift gelecek.
Sözünü ettiğiniz çift köyün profesyonel şarkıcıları mı?
– Gençliklerinde birbirlerine türkü söyleyerek aşık olan, evlenen bir çift bu. Çiftçilikle, çayla uğraşırlar. Mustafa ve Firdevs Kuna çok güzel yayla türküleri söyler. Sesleri çok ünlüdür fakat daha önce hiç sahneye çıkmadılar. Eğer ikna edebilirsem Bursa’da yaşayan ve söylediği türkülerle nam salan fakat hiçbir profesyonel çalışma yapmayan bir kadın daha konsere katılacak.
Anladığım kadarıyla sahnede köy atmosferi yaratıp türküleri doğal ortamları içinde sunacaksınız?
– Evet. Herşey doğal halinde olacak. Konsere diya gösterisi eşlik edecek. İsmail Avcı Bucaklişi ve Ali İhtiyar’ın çektiği fotoğraflarla bölge doğasını göstereceğiz. Ayrıca Helimişi Xasani’nin tabloları gösterilecek. Xasani 1907 Orta Hopa doğumlu çok önemli bir Laz aydını, şairi, romancısı, ressamıdır. 1976’da Batum’da ölmüş. Mezarı Gürcistan’da.
Konser öncesinde dinleyicinize bir mesajınız var mı?
Sanal değil, gerçek lazları görecekler sahnede. Sürekli horon tepeceğimizi sanmasınlar. Laz kültürü yer yer çok dingindir. İçli türküler vardır. Yerinde çok coşkulu da olabilir. Hüznü, sevinci, horonları ve ağıtları paylaşacağız.
(Serhan Yedig / Ocak 2002 / İş Müzik)