Mehmet Özbek / Otantikliğin sonu olmaz

0

Mehmet Özbek, uzun yıllar Türk Halk Müziği’ne solist, yönetici, koro sefi, derlemeci, notist ve akademik yayınlar yoluyla hizmet verdi. Ayrıca İstanbul Belediye Konservatuvarı Folklor Tatbikat Topluluğu, TRT İstanbul Radyosu ve TRT Müzik Dairesi Başkanlığında Şube Müdürü ve Müzik Dairesi Başkanı olarak çalıştı. Kültür Bakanlığı Türk Halk Müziği Korosu’nu kurup şefliğini üstlendi. Pekçok ezgi derledi, notaya aldı. Tüm bu hizmetleri nedeniyle 2011’de Aydın Doğan Ödülü’ne layık bulundu. Özbek “Türkü barlarda, radyo ve TV’lerde toplumu yalnızca eğlendirmek amacıyla müzik yapan, bilgi ve zevk denetiminden yoksun müzikçilerin ellerine teslim olmuş dinleyici kitleleri var oldukça Türk Halk Müziği’ndeki bayağı tarz devam edecektir” diyor.

Türk Halk Müziği ile olan bağınız çok yoğun. Hatta yaşam öykünüze baktığımızda sadece o var gibi…
– Müzikle ortaokul ikinci sınıfta ciddi olarak ilgilenmeye başladım. Çeşitli zamanlarda Urfa’da musiki cemiyetlerine devam ettim. Ama yöresel müziği daha çok ustalar ve arkadaşlarla yaptığımız toplantılarda öğrenme imkânını buldum. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde Türk Dili ve Edebiyatı öğrenimi gördüm. 1964 yılında girdiğim bu fakülteden biraz gecikmiş olarak 1971 yılında mezun olabildim. Çünkü aynı yıllar bir taraftan İstanbul Belediye Konservatuvarı Türk Müziği Nazariyatı Bölümü’nde derslere; bir taraftan da 1966 yılında girdiğim İstanbul Radyosu’ndaki kurslara devam ediyordum. Böyle zor gidiyordu, üçüncü yılında konservatuvarı bırakmak zorunda kaldım. Bu üç yıl içinde çok değerli hoca-sanatçılardan bizim geleneksel müziğimiz konusunda çok şey öğrendim. Okul ve Radyo zaten çok vaktimi alıyordu. Derken 1969 yılında sanatçı kadrosuna atandım. 1977 yılından sonra ses sanatçılığının yanı sıra İstanbul Radyosu Türk Halk Müziği ve Oyunları Şubesi Müdürü olarak görev yaptım. 1982 yılında TRT Müzik Dairesi Halk Müziği ve Oyunları Müdürü olarak atanınca Ankara’ya gittim. 1986 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığı Ankara Devlet Türk Halk Müziği Korosu’nu kuruncaya kadar bu görevde kaldim. TRT’nin statükocu tutumundan kurtularak daha farklı, daha ileri şeyler yapabilmek amacıyla bu koroyu kurmuştuk. Gerek seslendirmede, gerekse sahnelemede çok farklı uygulamalar yaparak başarılı konserler verdik. 2007 yılında kendi isteğimle emekliye ayrılarak kurumlarda yaptığım hizmet defterini kapattım. Şimdi özgürce müzik yapıp, birikimimi kitaplara aktarmaya devam ediyorum. Mesleğime ciddi bir perspektiften bakmamın temel kaynağı ise gerçekte aile ve fakülte çevremdi. Ailemizde müzikle uğraşmak övünülecek bir hobi, ama bunu meslek haline getirmek ise ayıplanacak bir işti. Bu nedenle sanatçılığı meslek seçerken, müzikle ciddi boyutlarda uğraşmam gerektiği düşüncesinden hareket ettim ve öyle devam etti.
İcracılığınızın, yöneticiliğinizin yanı sıra kitaplarınız da var…
– Yayın hayatına 1976 yılında ‘Folklor ve Türkülerimiz’ adlı kitabımla girdim. Bu çalışmam hakkında hep çok yararlı olduğu yolunda duyum aldım. Hâlâ yeni baskıları yapılmakta. Halk çalgılarımızı bir orkestra disiplini içinde çalmak için bir metoda ihtiyaç olduğunu gördüm. Devlet Korosu bünyesinde Muammer Sun, Ertuğrul Bayraklar, Erdal Tuğcular ve Burhan Önder gibi hem Batı Müziği’ni hem de halk müziğimizi bilen değerli bestecilerden oluşan geçici bir ekip kurarak Türk halk çalgılarının bir orkestra disiplini içinde çalınmasına rehber olacak ‘Türk Halk Çalgı Bilgisi’ adlı metodu hazırladık. Ortaokullarda okutulan, geleneksel müzik ağırlıklı müfredata uygun, ‘Müzik’ ders kitabını hazırladım. Üç yıl, yurdun dört bir yanında okutuldu. Daha sonra müfredat değişince yardımcı kitap oldu. Bu arada çeşitli araştırmalarımı kitaplaştırdım. Son olarak türkülerimizde geçen Arapça, Farsça; ya da yerel sözcükleri, mecazları ve bunların arka planlarını açıklayan ‘Türkülerin Dili’ adlı kitabı hazırladım ve yayımlandı.

Büyük kentlere Güney ve Doğu Anadolu’dan
göçün yoğunlaşması, bu türküleri öne çıkardı

Eğitimin yanı sıra kitaplar yayımladınız. Bu alandaki yayınlar (türkü sözleri ve notalar dışında) yeterli mi, yapılan araştırmaların yeterince kamuoyuna ulaştığını düşünüyor musunuz?
– Halk müziği alanında araştırmaların ve bunlara ilişkin yayınların yeterli olduğunu söylemek mümkün değil. Yapılan az sayıdaki araştırma ve yayınlar da kişilerin şahsi gayretleri ile gerçekleşmektedir. Ciddi anlamda yayın çok az. Öncelikle halk müziğinin nasıl bir müzik olduğu bu müzikle uğraşacakların hangi konuları, neleri bilmeleri gerektiği konusunda ciddi anlamda bir yayın yoktur. Bu alanda ortak terminoloji oluşturulmuş değil. Araştırma ya da incelemeye gerçek anlamda dayalı olmayan, kulaktan dolma bilgilerle kuram bilgisi verilen bazı kitaplar var ki bunlar okuyucusuna yarardan çok zarar vermekte. Bunda tabii ki halk müziğinin sınırları çizilemeyecek bir müzik olmasının da payı var. Az sayıdaki ciddi çalışmanın ise halka yeterince ulaştığı söylenemez.
Son yıllarda halk müziğine karşı artan ilgi, belli yörelerin ezgilerinde yoğunlaşıyor. Siz bir ilgi artışı olduğunu düşünüyor musunuz, bu artış dağılımını nasıl yorumluyorsunuz?
– Aslında gerçek türkülerimiz birbirinden değerli kültür ürünlerimizdir. Hüzün ve coşkunun birlikte yer aldığı Balkan havaları ve Trakya türküleri; yiğitliğin ve kahramanlığın erkekçe bir eda ile sergilendigi ve her biri birer tarihi belge niteliğinde olan zeybek havaları; Orta Anadolu bozkırının feryatları olan bozlaklar; Doğu ve Güneydoğu’nun çaresizliğini dile getiren hüzün dolu türküler; Karadeniz bölgesinin yol havaları, kıvrak türküleri hep aynı değerde varlıklardır. Ancak oldum olası Doğu ve Güneydoğu Anadolu türküleri daima halk çoğunluğu tarafından daha çok beğenilen  ve daha çok söylenen ezgiler olmuştur. Hem Doğu ve Güneydoğu türkülerinin duygusal oluşunun hem de bu türkülerde esas temayı aşk ve çaresizlik gibi insanoğlunu derinden ilgilendiren olguların oluşturmasının bunda büyük payı vardır. Ayrıca sahne ve medyada daha çok bu yörelerden gelen sanatçıların yer almasının, beğenilen türkülerin bu yörelerde yoğunlaşmasına sebep olduğunu düşünüyorum. Yine son 20-30 yıl içinde Doğu ve Güneydoğu illerinden büyük kentlere göçlerin çoğalması sonucu, bu yörelerin türkülerine ilgi artmıştır.
Müzik dünyamızda görülen bir eğilim de türkülerimizin pop ve rock sanatçılarınca yorumlanması… Bu konuda ne dersiniz?
– Özellikle anonim türküler toplumun ortak malıdır. Dolayısıyla her tür müzik dalıyla uğraşanların bunları kendi tarzlarında yorumlamaları gayet doğaldır. Bütün dünyada da bu böyledir. Yalnız halk ezgilerinden değil klasik müziklerden bile tema ya da cümleler alarak yeni uygulamalar yapan sanatçılar var. Ancak burada tutulacak yol, ciddi ölçütler içinde doğruyu ve güzeli yakalamak olmalı. Sığ bilgi ve geçici hevesle yapılacak uygulamaların kimseye faydasının olmayacağı, gerçek eserin tahrip edilmesinden başka bir sonuca varılamıyacağı bilinmelidir. Aslolan yeni bir şeyler yaratmaktır. Gerçek halk ezgilerinin albenisine sığınarak sanatçı olunamaz, ancak gün kurtarılabilir. Son 50-60 yıl içinde böyle çok çalışmalar oldu. Hangisi şimdi gündemde? Ama “Ordu’nun dereleri aksa, yukarı aksa” ya da “Yeşil ördek gibi daldım göllere” türküleri, yalın söylenişleriyle hâlâ halk arasında gündemde.

Milli Folklor Enstitüsü kurduk, yok ettiler

Bazı sanatçılar da türküleri (sözleri ve müziğiyle) yorumun da ötesinde çok değiştirerek okuyor. Bu önlenmeli mi, önlenebilir mi?
– Bu olmaması gereken bir davranış tabii. Bunu önlemek eğitimle olur ancak. Başka yolla önlemek imkânsız. Eğer biz ailede ve okulda çocuklarımıza doğruyu, iyiyi ve güzeli vererek onlarda soylu müzikle yoz müziği ayırdedebilme bilinci oluşturabilirsek bu gerçekleşebilir ancak. Yoksa bugün birer eğlence merkezi haline gelmiş müzikli restoranlarda, türkü barlarda, hatta radyo ve televizyonlarda toplumu yalnızca eğlendirmek

19884 yılında Aşık İsmail İpek, Aşık Nesimi ve Musa Eroğlu ile sohbet buluşması

amacıyla müzik yapan, bilgi ve zevk denetiminden yoksun müzikçilerin ellerine teslim olmuş dinleyici kitleleri var oldukça bu bayağı tarz devam edecektir. Bestecilerin eser verirken sanatçı konusunda seçici olması, yorumu ve üslubu yoz okuyuculara eser vermemeleri de bir yoldur.
Halk müziğimizde kaynak metinlere nereden ve nasıl ulaşılabilir?
– Türkiye’de geleneksel müzik alanında tam anlamıyla kaynak metne ulaşılacak ciddi bir kurum göremiyorum. Türk Sanat Müziği alanında TRT arşivi nispeten sağlıklıysa da Türk Halk Müziği alanında aynı şeyi söylemem mümkün değil. Bilimsel bir merkez değil de bir yayın kuruluşu olması nedeniyle, arşivinde folklorik ve müzikal değeri olmayan çok sayıda ezgi bulunmaktadır. Bunların ayıklanması ve seçilenlerin de yeniden incelenerek tamir edilmesi gerekmektedir. Eskiden Kültür Bakanlığı bünyesinde Milli Folklor Enstitüsü vardı. Büyük ümitlerle kurulmasına çalışmıştık. Sonradan Halk Kültürlerini Araştırma ve Geliştirme Dairesi’ne dönüştürüldü ve şimdi tamamen yok oldu. Burada hızla bir arşiv oluşturulabilir, araştırmacıların incelemelerine açılabilirdi. Ama bu gerçekleştirilmediği gibi araştırmacılara da kapalı tutuldu. Bu konuda bir enstitü kurulmalı ya da en azından Milli Kütüphane bünyesinde her müzik dalına ait acilen birer arşiv olusturulmalı. Buna önemle ihtiyaç var. Bu işin üstesinden bilgi ve birikimi üst seviyede uzmanlardan oluşan bir ekip gelebilir ancak.
Bu noktada sözünü ettiğiniz eserlerin telif hakkı konusu gündeme geliyor. Telif hakkını kim koruyacak?
– Türkiye’de besteci ve söz yazarlarının telif haklarını MESAM’ın koruması gerekmekte. Ama gördüğümüz kadarıyla yasada öngörülen işlemler sağlıklı şekilde takip edilmemekte. Dünyanın herhangi bir yerinde mümkün mü bir sanatçı Elton John’un bir şarkısını umuma açık bir konserde izin almadan ve telif ücreti ödemeden söylesin. Bizde ise türkülerimiz ve şarkılarımız, her yerde ve her ortamda izinsiz ve ücretsiz okunmakta. MESAM’ın bu konuda ciddi çalışmalar yapacağını umuyorum.
Eğitimci olarak bu alandaki çalışmaları yeterli buluyor musunuz? Akademik eğitim ile usta-çırak ilişkisi içinde gelişen eğitim anlayışı bir çelişki yaratıyor mu?
– Konservatuarlarımızda Batılı anlamda ciddi ve yeterli bir müzik eğitimi verildiği kanaatinde değilim. Doğal olarak bu söylediklerim halk müziği bölümleri için. Görevim nedeniyle gerek TRT kurumunda gerekse Devlet Koro su’nda yaptığım sınavlarda bunu açıkça gördüm. Üzüntüyle belirtmek gerekir ki; bilmesi gereken bir bilgiyi ya da uygulamayı bırakın bilmeyi, anlatıldığında kavramada zorluk çeken, kavrayamayan konservatuar mezunlarıyla karşılaştım. Müzik eğitiminde akademik eğitimle usta-çırak tarzı eğitim aslında iç içedir. Bu bütün dünyada böyledir. Konservatuarlarda dersler topluca değil tek tek verilir. Öğretmen bir derste bir öğrenciyle ilgilenir diğer öğrenciler sadece dinleyici olur, gözlemlerler. Öğrenci başta öğretmenini olduğu gibi taklit eder. Eser, üslup ve teknik kavranıldıktan çok sonra öğrenci kendi kişiliğine bürünür. Ve öğretmenin daima ögrencisine öğreteceği birşeyler vardır. Ülkemizde bu böyle değildir.

Enstrümanın Doğulu’su-Batılı’sı olmaz

Sizce, halk müziğimizin yorumunda sadece otantik sazlar mı kullanılmalı, Batı müziği sazları da kullanılabilir mi?
– Çalgıların tümü gerek sesi gerekse biçimi bakımında insanların ihtiyaçlarından ve arzularından doğmuştur. Günümüzde çalgıları otantik, milli, Batı, Doğu diye ayırmanın doğru olmayacağını düşünüyorum. Zaten türkülerimizin illa herkes tarafından otantik bir ağızla Söylenmesi mümkün olmadığı gibi daima otantik bir çalgıyla çalınmasının da bir gereği yoktur. Halkın özgür zevki bu seçimi yapar zaten. Örnek olarak: Klarnetsiz Elazığ müziği yapılmaz. En otantik ağız bile klarnet olmadan Elazığ havası okumaz. Kulağımızın bas sese ihtiyacı varsa Eğer, artık o frekans bandından zevk alıyorsak viyolonsel hatta kontrbas neden kullanılmasın. Bunun için yeniden bir çalgı yaratmanın bir anlamı yok. Ancak bazı çalgıların belli bir üslubu, tavrı ve tınısı var. Özellikle halk çalgılarımızda bununla karşılaşırız. Kemençenin yerini keman alamaz. Bağlama düzeniyle çalınan bir üslubu başka hiçbir çalgıda uygulayamayız. Kemanenin yerini keman alabilir ancak kemanenin tınısını, Rengini kemanda duymak imkânsızdır. Kara düzen bağlamayı tambur gibi çalabilirsiniz, ama tamburun tınısını bağlamada bulamazsınız. Ne var ki halk müziğimize eşlik edecek çalgılarda da kısıtlamaya gitmemeliyiz.
Derleme çalışmaları sürdürülmeli mi; dolaşımdaki ezgiler otantikliğini yitirmiş olabilir mi?
– Tabii ki sürdürülmeli, hem de büyük bir ciddiyetle! Aslında birkaç büyük şehrimizin dışında 50 yıldır halkımızın yaşam şeklinde büyük bir değişimin olmadığını görüyoruz. Bu belki de 100 yıla çıkarılabilir. Anadolu’da Hâlâ kişileri ve toplumu derinden ilgilendiren olaylar üzerine türküler yakılmakta. Geleneksel yaşam biçimi değişmedi. Törelerin acımasız uygulanması karşısında; bir türlü önlenemeyen sel, deprem gibi felâketler karşısında halk hâlâ Ağıtlar yakmakta; yaşanan sosyal olaylarla ilgili türküler düzmekte. Toplumun sosyolojik yapısını incelemek için halk müziği kadrosuna giren ürünlerin hızla hem de ciddi bir şekilde derlenmesi gerekir. Türkiye Neden bu konuda geç kaldı? Atatürk’ün 1 Kasım 1934’te TBMM’nin açış konuşmasında Türk Müziği’nin çağdaş uygarlık seviyesine getirilmesiyle ilgili olarak: “Milli, ince duyguları, düşünceleri anlatan yüksek deyişleri, söyleyişleri toplamak, onları bir gün önce genel son musiki kaidelerine göre işlemek gerekir. Ancak bu şekilde Türk milli musikisi yükselebilir, cihansümul musikide yerini alabilir. Kültür İşleri Bakanlığı’nın buna değerince önem vermesini, kamunun da bunda ona yardımcı olmasını dilerim” direktifleri doğrultusunda Cumhuriyet’in ilk yıllarında büyük bir heyecanla başlamış olan derleme çalışmaları daha sonra ciddiyetini kaybetmiştir. Bu konunun kurumlaştırılması, Yani tez elden ciddi derleme ve tarama çalışmaları yapılarak uluslararası nitelikte bir arşiv kurulması sağlanmalıdır. Batı bunu 250 sene önce gerçekleştirdi. Önce de sözünü Ettiğimiz gibi, Türkiye’de henüz böyle bir kurum yok. Otantikliğin sonu olmaz. Ancak biçim değiştirerek her zaman diliminde başka türlü karşımıza çıkacaktır. Eskiden beri var olan özellikleri taşıyan, gerçek, aslına uygun türküler hâlâ üretilmekte ve yaşatılmaktadır.

Geçmişte gerçekten sesi olana sanatçı denirdi
fakat bugünkülerin repertuvarı daha geniş

Teknoloji geçmiş kayıtların geniş kitlelere ulaşmasını sağladı. Dünün yorumculari ile bugünküleri karşılaştırırsanız…
– Dünün yorumcuları, ses icra (okuma, çalma) bakımından daha orijinaldi. Bir defa ses sanatçılarında gerçek anlamda ses vardı. Sadece fiziki olarak gerçek sese sahip okuyucular sanatçı kabul ediliyordu. Fakat şunu belirtmem gerekir ki bugünün gerçek yorumcuları Dünün yorumcularına göre repertuvar bakımından daha zengin. Burada teyp-kaset gibi ses taşıyıcı araçların yaygınlık kazanmasının büyük etkisi var. 30-40 yıl öncesine kadar radyolarda gerçek anlamda bozlak, hoyrat, yol havası, gurbet havası, divan gibi uzunhava çeşitlerini okuyan, çok zengin repertuara sahip yorumcular yoktu. Yorumcular ancak belli bir repertuar birikimi olan hocalarının ya da şeflerinin kendilerine verebileceği eserlerle yetinirdi. Bunun dışında çeşitli eserlere ulaşma imkanları yoktu. Bugün bu ezgileri son derece güzel ve doğru yorumlayan ve zengin bir repertuvara sahip yorumcularımız var.
Aydın Doğan Ödülü, bu yıl (daha önceki yıllarda da bir kez verilmişti) halk müziği dalında verildi. Sanırım bu alanda çok az ödül düzenleniyor. Bu ödül hakkında ne düşünüyorsunuz?
– Öncelikle şunu belirtmem gerekir; Aydın Doğan Vakfı tarafından halk müziği alanında İkinci kez ödül verilmesi, biz halk müziği mensuplarını onurlandırmış ve çok sevindirmiştir. Bu nedenle Sayın Aydın Doğan’ı kutluyoruz. Bir toplumun en değerli kültür varlıklarından biri olan halk müziği alanında (Gerçek halk müziğini kastediyorum) çok az ödül verilmesi bizleri düşündürmüştür. Oysa ki bu ödüller, alanlarındaki kişilerin yüreklenmelerine ve daha ciddi çalışmalar yapmalarına neden olacaktır. Bu ödülün en önemli özelliği ise, alanlarında popüler olanlara değil, en üst seviyede hizmet vermiş, alanlarını her ortamda ciddi ve yüksek seviyede temsil etmiş, Türk kültür ve sanatını yurt dışına taşıyabilmiş, isimleri üzerinde tartışılmayacak şahıslara verilmiş olmasıdır.
(Hami Çağdaş / Ocak 2011 / Gösteri Dergisi)

MEHMET ÖZBEK KİMDİR
1945 yılında Şanlıurfa’da doğdu. İlk ve orta öğrenimini burada tamamladı. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nü bitirdi. Aynı üniversitede “Urfa Türkülerinin DiI ve Anlatım Özellikleri” başlıklı teziyle doktorasını tamamladı. Öğrencilik yıllarında, İstanbul Belediye Konservatuarı’nın Türk Müziği Nazariyatı Bölümü’ne devam etti. 1966 yılında TRT’nin açtığı sınavı kazanarak bu kurumda çalışmaya başladı. İstanbul Radyosu’nda Türk Halk Müziği dalında önce stajyer sanatçı, 1969’dan sonra da sanatçı kadrosunda çalışmalarını sürdürdü. 1977 yılında yine İstanbul Radyosu’nun Türk Halk Müziği ve Oyunları Şube Müdürü, 1982’de TRT Müzik Dairesi Türk Halk Müziği ve Oyunları Müdürü görevlerine atandı. 1977-1986 arasında TRT Türk Halk Müziği Denetleme ve Repertuvar Kurulları’nda üye ve başkan olarak görev yaptı. 1983-1995 arasında Hacettepe, 1998-2000 arasında Gazi üniversiteleri, 2006-2007 ders yılında ise Ankara Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nün Halk Bilimi dallarında Türk Halk Müziği dersleri verdi. 1996- 2002 yılları arasında Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Bilim Kurulu üyesi olup Müzik Perde ve Sahne Sanatları Kolu Başkanı sıfatayla çalıştı. 1986 Haziranı’ndan itibaren kuruluşunu gerçekleştirdiği Kültür ve Turizm Bakanlığı Ankara Devlet Türk Halk Müziği Korosu’nun şefi olarak görevini sürdürdü. 2007 Ekimi’nde kendi isteğiyle emekliye ayrıldı.
1966 yılından itibaren profesyonel olarak Halk Müziği ses sanatçısı ve koro şefi olarak çalıştı. Başta Urfa olmak üzere Anadolu’da birçok yörenin; yurtdışında ise Irak, Azerbaycan, Yugoslavya, Bulgaristan ve Romanya Türklerinin halk ezgilerini derledi. Sözlü ve sözsüz olmak üzere bunların 300 kadarını TRT repertuvarına kazandırdı. TRT’deki görevi sırasında, radyoda “Aşıklık Geleneği”, “Türk Halk Çalgıları”, “Türküler Ne Der”, “Türkülerin Dünü Bugünü”, “Bilince Sevdiklerimiz”; televizyonda “Yurdun Sesi”, “Elinizden Obamızdan”, “Kervan” programlarını hazırladı. Bu programlarda o güne kadar radyo bünyesinde kullanılmayan tar, kaval, zurna, tulum gibi çalgıların ilk defa bir orkestra disiplini içinde kullanılmasını sağladı. Böylece Türk Halk Müziği’nin çalgı ve repertuvar bakımından temel değerlerini ortaya koyup alışılagelmişin dışında yaptığı icralarla bu müziğin zenginliğini ve evrenselleşmeye açık olduğunu vurguladı. “Elimizden Obamızdan”, “Kervan” adlı TV programlarında yine o güne kadar yabancısı olduğumuz, Kazak, Kırgız, Özbek ve Türkmen oyun ve müziklerinden örnekler seslendirerek Türk dünyasının genişliğini ve bu alan içindeki kültür birliğini vurgulamaya çalıştı.
Japonya, Suudi Arabistan, Yugoslavya, Irak, Almanya, Hollanda, Danimarka, İsveç, Mısır ve Azerbaycan gibi ülkelerde konserler vererek Türk Halk Müziği’ni tanıttı. Japonya’nın en büyük kültür kurumu MIN-ON’un davetlisi olarak 1980 yılında gittiği Japonya’nın 10 şehrinde, Prof. Koizumi yönetiminde verdiği açıklamalı konserlerle başta Urfa türkü ve hoyratları olmak Türk Halk Müziği’nin zengin ve orijinal değerlerini tanıttı. Konserlerin bazı ezgileri Sony şirketince LP olarak yayımlandı.

ÖDÜLLER
• 1984: Türk Folklor Araştırmaları Kurumu’nca, İhsan Hınçer adına her yıl verilen Türk Folkloruna Hizmet Ödülü,
• 1986: Türkiye Yazarlar Birliği’nce, Türk Musikisi dalında, Türk Halk Musikisi konusundaki çalışmaları ve konserleri nedeniyle “Yılın Yazar, Fikir Adamı ve Sanatçıları Ödülü”,
• 1989: TRT Kurumu’nca, “Beyaz Gul Kırmızı Gül” ezgisinin derleme ve icrası nedeniyle, Yılın Türküsü ve İcracısı Ödülü,
• 1991: Anadolu Folklor Vakfı’nca, Türk Halk Bilimine Hizmet Ödülü,
• 1995: Ankara Halk Aşıkları Kültür ve Araştırma Derneği’nce, Türk Halk Müziği’nin gelişmesinde gösterdiği çabalar ve katkılar nedeniyle Hizmet Ödülü,
• 1998: TÜRKSAV, Türk Dünyası Yazarlar ve Sanatçılar Vakfı’nca, Türk Dünyasına Hizmet Ödülü,
• 2010: TKHV, Türk Kültürüne Hizmet Vakfi TKHV Şükran Ödülü,
• Örnek hizmetlerinden dolayı Harran Üniversitesi’nce “Fahri Doktor” unvanı.

PLAKLARI
• Altun Hızma
• Türkülerin Dilinden
• Mum Kimin Yanan Kerkük
• Yadigâr Türküleri

KİTAPLARI
• Folklor ve Türkülerimiz
• Müzik Eğitimi
• Türk Halk Çalgı Bilgisi
• Türkülerin Dili
• Türk Halk Müzigi Terimleri Sözlüğü

Linkler

Mehmet Özbek’in kişisel web sayfası

2013’te yapılmış röportaj

Share.

Leave A Reply

1 + 11 =

error: Content is protected !!