Nida Tüfekçi / Maliye diplomasıyla karnımı, bağlamayla ruhumu doyuracağım

0

Saz sanatçısı, eğitimci, derlemeci Nida Tüfekçi, 25 yaşında yapılan ilk röportajlardan birinde Yozgat’tan radyoya uzanan müzik serüvenini Muzaffer Sarısözen’le ilk radyo konserini anlatıyor.

 

Habersizce gittiğimiz mütevazı evinde, bizi sazı ve daima gülen yüzüyle karşıladı:
— Buyurun, dedi. Bir acı kahvemi için evimde!
Sonra da, anlatmasını rica ettiğimiz hayatını nakletmeğe başladı:
— 1929 yılında Akdağmadeni’nde (Yozgat) doğdum. Kasabamız, etrafı ormanlarla kaplı şirin bir beldedir. Yeşil Bursa’nın sanki bağrından kopmuş, ikiz kardeşi gibidir. Babamın sazından dökülen saf, temiz ve içli Anadolu türkülerinin nağmeleri arasında büyüdüm. Daha o sıralarda kulağıma dolan sazın yanık sesi, hayatımın tek yolu oldu. Ben, o zamanlar henüz yedi yaşındaydım. Hem ilkokula gidiyor, hem de fiilen ve gizliden gizliye sazın tellerinde bir an olsun, bu musiki âletine karşı olan derin alâkamdan mütevellit içimde beliren sonsuz merak ve hevesi yenmeye çalışıyordum. Böylece, bu merakım, bütün senelerimi tamamen kapladı. Ve hâlâ o eski zevk, hâlâ o eski hevesle bütün ruhumu sazın nağmelerine kaptırmış olarak aralıksız çalar söylerim.

Geçim kaygısıyla maliye
mektebine gittim

Yozgat’ta, orta mektebi bitirdikten sonra, bir ara hayat mektebine sazımla devam ettim. Akdağmadeni’nden 1947 yılında Ankara Maliye Meslek okuluna girmek üzere ayrıldım.
Bu ara, hemen genç sanatkârın sözünü keserek şu suali sordum:
Neden konservatuarı değil de, sanatına tamamen zıt bir meslek olan Maliye Meslek okuluna girmek istediniz?
Bu ani sualim karşısında biraz düşündü. Yağız yüzü ve temiz bakışları arasında dimdik duran başını öne eğdi ve sonra yüzüme bakarak, rahat bir ifadeyle şöyle cevap verdi:
— O sıralarda, saza karşı olan alakam vakitsizce hayata atılmamdaki mânayı silip süpürecek kadar olgunlaşmış olmadığından ve sırf bir an evvel ekmek parası kazanmak için maliyecilik mesleğine girmek mecburiyetinde kaldım. Hayatımızda bazen bu çeşit mecburiyetler olur. Böyle hareket etmek, belki de benim lehime oldu. Çünkü ekmek parasını düşünmediğim sıralar da, sazımla daha çok başbaşa kaldım…
Radyonun 1 numaralı stüdyosunda Muzaffer Sarısözen’in ekibine dahil olarak ilk defa radyoda saz çalarak okuyacaktım. Orada bir kenara oturarak beklemeye başladım. Müthiş surette heyecanlıydım. Kırmızı ışıklar yanıp da Muzaffer Sarısözen Hoca, mikrofonda ismimi söyleyince kalbim duracakmış gibi oidu. Nefes alamadım. Ağır ağır çalmaya başladım. O sırada gözüme ilişen tek yer mikrofonun içiydi. Sanki milyonlarca kişi bana bakıyormuş gibi geldi. Titredim. Bu titreyişi sazımın tellerinde hissettim.
“Yine gördüm Elif kızın yüzünü
Duman sandım şalvarının tozunu.”
O gün, neşriyattan sonra, tasavvur edebileceğiniz gibi çok neşeli, daha doğrusu çok mesuttum. Dostlarımın tebrikleri, beni bir kat daha sevindirdi. Ve bu sanattan beklediğim tek nasibimi, o gün fazlasıyla almış oldum.

Radyonun kapısında aşka rastladım

Genç sanatkâr, bundan hemen sonra biraz durakladı. Ben de o ara suallerimi kestim. Ancak sanatkârı, böyle aniden düşünceye sevkeden âmillerin neler olduğunu öğrenmek istercesine yüzüne baktım; güldü… Nedense içimden, acaba hiç âşık oldu mu, diye düşündüm ve bu suallerimi hemen açığa vurdum:
Sazdan başka bir kimseye de âşık oldunuz mu?
Yüzüme baktı, güldü ve cevap verdi:
— Sualinizle cevabı da vermiş oldunuz.
Hiç bir sanatkâra benzemeyen orijinâl, yalın bir çalış tavrına sahip olan Nida Tüfekçi, bilhassa Yozgat tavrıyla temayüz etmiştir:
Hâlen Ankara’da yedeksubaylığını yapan Nida Tüfekçi’ye, istikbâldeki tasavvurlarını sorduğum zaman:
— Her iki mesleğime de bağlıyım. Biriyle karnımı, diğeriyle de ruhumu doyuruyorum. Sonumuzu, Allah hayra yorsun!..
Dedi.
En çok hangisini düşünürsünüz: Ruhunuzun doymasını mı yoksa kamınızın doymasını mı?
— Çok samimi konuşmak lâzımsa; evvelâ karnımı doyurmayı düşünürüm.
Anlaşılan, midenize biraz düşkünsünüz.
— Yoo! Vallahi değil. Her zaman, ölmeyecek kadar yemeğe razıyım. Dahası, bu tercihi, ruhumu rahatça doyurabilmek düşüncesiyle yapmıştım.
Sakın yanlış anlaşılmasın.
Yok canım, ben de şaka olsun diye söyledim. Ne demek istediğinizi iyi anlıyorum.
Deminden beri yenemediğim merakla gene soruyorum:
Âşık olduğunuzu kabul ettik, ama, bunun kim olduğunu öğrenemedik. Lütfeder misiniz?
— Radyoya ilk girdiğim günlerdeydi. Büyük kapının önünde, duvara yaslanmış bir genç kız gördüm. Tabii hiç aldırış etmedim. Fakat ikinci gelişimde yine aynı kızı aynı yerde görünce biraz heyecanlandım ama bunu belli bile etmedim.
Peki, daha sonra?
— Daha sonra, onun da beni beklediğini anladım. Evet ve ona âşık oldum.
O da sizi seviyor muydu?
— Her halde seviyor olmalı ki hâlâ her radyoya gelişimde onu aynı yerde beni beklerken görür ve konuşurum.
(Vahdet Sipahioğlu / 30 Ocak 1954 / Radyo Haftası / Arşiv çalışması, redaksiyon: Serhan Yedig)

Linkler

Nida Tüfekçi’nin biyografisi
Nida Tüfekçi ile Türk Halk Müziği’nin sorunları üzerine söyleşi

Share.

Leave A Reply

12 − 11 =

error: Content is protected !!