Albümleri 13 Grammy ödülü kazanan çellist Yo-Yo Ma bir süredir İpekyolu projesi üzerine çalışıyor. İpekyolu’nun geçtiği ülkelerin bestecilerine eser sipariş veriyor, bu ülkelerin müzikçileriyle seslendiriyor. Bir ön eleme sonucu Türkiye’den de Hasan Uçarsu’ya eser siparişi verdi. Uçarsu’nun bestesini 2002’de seslendirdi. 2001’de üç resital vermek üzere Türkiye’ye geleceğini duyunca röportaj başvurusunda bulunduk. Menajeri lütfedip 15 dakika ayırdı. Sözleştiğimiz saatte Yo Yo Ma bizi aradı, söz Seikilos’un mezar taşına gelince saati unutup derin bir sohbete daldı. Birçok soru sordu. Telefonu kapattığımızda süre 50 dakikayı geçiyordu…
Röportajdan önce konservatuvardan bir çello öğretmeniyle konuştum. Çellonun 20.yy’daki peygamberi olduğunuzu söyledi. David Popper ve Pablo Cassals’ın çelloda geliştirdiği doğal çalma tekniğinin 20.yy ortasında Alman ekolü tarafından zapturapta alınmak istendiğini, sayenizde yeniden özgürlüğüne kavuştuğunu anlattı. Röportajlarınızda haksız eleştirilerden yakınıyorsunuz. Bu özelliğiniz yüzünden mi hedef haline geldiniz?
– Çok, çok ilginç bir soru. Mükemmeliyet ya da ifade gücünden birini seçmek zorunda kalsaydım, ben ifade gücünü seçerdim. Öncelikle müziğin ne söylemek istediğini anlamaya çalışıyorum. Besteci gerçekte ne söylemek istiyor, diye soruyorum kendime. İfade gücünün temelinde bu sorunun cevabı yatıyor. Konuştuğunuz kişi şu açıdan çok haklı; ben ideal çello tınısının peşinde değilim. Çello aynı zamanda ut, rebab, kemence, obua ya da insan sesi gibi tınlayabilir mi, sorusunun peşindeyim.
Petunya’nızla yollarınız nasıl kesişti? İstanbul’a getireceğiniz, 1733 Montagnana yapımı bu nadide çalgıyı satın almayı nasıl başardınız?
– Harika bir çelliste aitti. Emekli olmaya karar verince enstrümanını satışa çıkardı. Tabii ki satın almam imkansızdı. Bir banker borç verdi. Başlangıçta taksidini bile ödemek zordu. İlk birkaç yıl sadece faizini ödeyin yeter, dediler. Bu sayede sahip oldum. 15 yıldır bu çelloyla çalıyorum.
Bosnalı çellistin öyküsü beni çok etkiledi
Ya diğer çellonuz, Jacqueline du Pre’nin paha biçilemeyen Stradivarius çellosu?
– Rastlantılar sonucu bu çalgıya sahip oldum. Aslında uzun yıllar ödünç alıp çaldım. Hiçbir zaman sahip olamayacağımı düşünüp geri verdim. Du Pre ölünce ailesi çalgıyı satın aldı ve bana ödünç verdi. İstediğim kadar kullanma şansına sahip oldum.
İstanbul konserinde, ikinci akşam 20’inci yüzyılda insanlık adına belki de son efsaneyi yaratan Saraybosnalı çellist Vedran Smailovic için yazılmış bir eser seslendireceksiniz. Öyküsünü nasıl öğrendiniz, kendisiyle tanıştınız mı?
– İsviçreli besteci Lev Markieviç’ten duydum. D. Wilde’ın bestesini getirip, bu eseri mutlaka çalmalısın, dedi. Repertuarıma kattım. Böylece öyküyü de öğrenmiş oldum. Birkaç yıl sonra Manchester’de dostum Ralph Kirshbaum’un düzenlediği bir festivale katılmıştım. Saraybosnalı çellisti de davet etmişti. Orada tanıştık. O gün, Saraybosna’daki problemler sona erene kadar, bu eseri her gittiğim yerde çalmaya karar verdim.
Acaba her gün o bombalanarak yıkılan konser salonuna gidip, yaylı çalgılar dörtlüsünün ölen üç üyesi anısına konser vermeyi sürdürüyor mu, ne dersiniz?
– Beni etkileyen pazar yerine düşen bombada hayatını kaybeden 21 kişi için yaptığıydı. 21 gün boyunca bombalama saati 16.00’da pazar yerine gitmiş ve kurbanlardan birinin anısına çello çalmış. Bu eseri her çaldığımda şiddet kurbanlarının anısına adıyorum. Ne yazık ki şiddet o kadar fazla can alıyor ki.
Tanburi Cemil’in kayıtlarını dinledim
Tarihteki ilk yazılı müzik örneğinin bulunduğu topraklara geliyorsunuz. Anadolu’nun geçmişinden bugüne uzanan müzik macerası hakkında bilginiz var mı?
– Bahsettiğiniz müzik örneğini daha önce hiç duymamıştım. Kime ait bu müzik örneği?
Adı, Seikilos’un Mezar Yazıtı. 1. yy’dan kalma. 1923’te Aydın’da bulundu ve şu anda Rotterdam Müzesi’nde. Gregorio Paniagua’nın bir albümünde bu eser seslendirildi. İşte bu kadar zengin kültürü olan topraklarda konser vereceksiniz.
– Çok ilginç. Eğer sizde CD’si varsa, İstanbul’a geldiğimde dinlemek isterim. Bir süredir Osmanlı Müziği’ni, halk müziğini öğrenmeye çalışıyorum. Adnan Saygun’un Çello Partita’sını, bazı oda müziği eserlerini inceliyorum. Tanburi Cemil’in eski kayıtlarını dinledim. Osmanlı çalgısı olarak udu inceledim, lutla, Çinlilerin pipasıyla karşılaştırdım.
İstanbul’da ne çalacaksınız, neden bu eserleri seçtiniz?
– İlk gün çağdaş Amerikalı besteci Crumb’ın sonatıyla başlıyorum programa. Bach’ın çellonun sesini adım adım mükemmelleştirdiği altı çello süitinden en yetkin örnekler diyebileceğimiz beş ve altıncıları çalacağım. Bir de, bir zamanlar İstanbul’da yaşamış olan, babamın öğrencilerinden Cerepnin’in eseri var repertuarda. İkinci gün ise müziğin tarihte ve farklı coğrafyalardaki şaşırtıcı yolculuğunu yansıtan bir program var. Avrupa halk müziğindeki keman çalma tekniği çağlar içinde hiç bozulmadan Kanada’ya, Amerika’nın kuzey ucundan başlayıp Appalachia Dağları’nı aşıp en güneye ulaşmış. Bunu Appalachia Waltz’da göreceğiz. Aynı örneğin Çin’deki boyutunu B. Sheng’in ‘Çin’de Duyulan 7 Ezgi’sinde duyacağız. Adnan Saygun’la Bella Bartok’un Anadolu’da yaptığını Zoltan Kodaly ülkesinde denemiş. Solo viyolonsel sonatı bu amaçla seçtik.
İLK KONSERİNİ 5 YAŞINDA VERDİ: Paris’te Çinli bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi.Besteci olan babası ona özel bir çello yaptırdı. Ölçü, ölçü bölüp oğluna Bach süitlerini öğretti. Yo-Yo Ma beş yaşındaki ilk konserinde Bach çaldı. 1962’de ABD’ye gidip Julliard’a girdi. 1978’de aldığı Fisher Ödülü’yle yolu açıldı. Yaklaşık 50 CD’si yayımlanan sanatçının birkaç yıl önce bir bahçıvan, kabuki oyuncusu, yönetmen, dansçı, buz patenci ve koreografla Bach’ın her çello süiti için birer film çekmesi, ayrıca eserleri yeniden yorumlaması müzik dünyasında büyük ilgi uyandırdı.
(Serhan Yedig / 22 Nisan 2001 / Hürriyet)
Linkler
Biyografisiı
Kişesel web sayfası
Yo-Yo Ma: Müzik sosyal etkinliktir, katılımcı olmalı ve bizi bir araya getirmelidir
Yo-Yo Ma: Adnan Saygun’un partitasını tüm dünya sevdi, Orhan Pamuk hariç