Gürsel Koçak / Bektaşi nefesleri mezarlık müziği değil, coşku müziğidir

0

Anadolunun sesidir Bektaşi nefesleri. İnsanın yüceliğini, benlikten arınmanın önemini anlatır, mümini bağnazlıktan uzak durmaya çağırır. Müzik araştırmacısı Gürsel Koçak yüzyıllardır söylenen nefesleri Rauf Yekta Bey’in derlemesinden yararlanarak yeniden gündeme getirdi. Üç CD yayımladı. 2002 Nisanı’nda da İhsan Özgen, Arif Erdemir, Fahrettin Yarkın gibi usta isimlerden oluşan bir toplulukla İstanbul’da seslendirdi. Konser öncesi Koçak’la nefesler üzerine konuştuk.

Bektaşiler hayata simgelerle yaklaşır. Nefes neyin sembolüdür?
– Dini müzikte en genel anlamıyla bu forma ilahi diyoruz. Kelime anlamı, kulun Allah’a, peygambere sevgisidir. Bektaşiler edebi bir terimi tercih etmiş, nefes demişler. Bektaşiler, insanın yeryüzünde yaratılmış en yüce varlık olduğuna, ilahi yanı bulunduğuna inanır. İnsanın ağzından çıkanın Tanrı kelamını yansıttığını vurgulamak için ilahilere “nefes” der.

Rauf Yekta Bey’in derlemesinden yararlandı

Nefesler yüzyıllardır ustadan çırağa geçip, kuşaktan kuşağa değişime uğramış; tarihin bir noktasında yazılı hale gelmiş. Elinizdeki kaynaklar ne kadar eskiye gidiyor?
– Hacı Bektaşı Veli 13’üncü yüzyılda yaşamış. Bu dünyadan göçtükten sonra, Bektaşilik müridlerince kurulmuş. Nefeslerin ve diğer ritüellerin 16.yy’da Balım Sultan sonrasında ortaya çıktığı düşünülür. 13.yy ila 18.yy arasındaki dönemin müzik açısından ayrıntılarını pek bilmiyoruz. Kayda geçmesi ise çok yeni sayılır. Rauf Yekta Bey, Cumhuriyet döneminde tekkeler kapatıldıktan hemen sonra büyük zorluklarla 100 kadar nefesi derlemiş. Kitabında anlattığına göre, Bektaşiler önce Rauf Bey’e şüpheyle yaklaşmış. İhbar edileceklerini düşünmüşler. Uzun çabalardan sonra ona güvenmişler ve nefesleri aktarmışlar. O da notaya aldığı eserleri bir kitapta toplamış. 1928’de yayımlanan eser bizim çalışmalarımıza kaynak oldu.
Bektaşiliğin Anadoluya özgü Müslümanlık anlayışını temsil ettiği söylenir. Aynı yaklaşım nefeslerin ezgi yapısında görülüyor mu? Yoksa İran etkisi ağır mı basar?
– Anadoludaki iki büyük tarikattan Mevlevilik saray çevrelerinde gelişirken Bektaşilik halka yönelmiş. Türklüğün Anadolu’ya yayılmasında önemli katkısı var. Tasavvuf şiirinin ustası Yunus’un da Bektaşi geleneğinden geldiğine inanılır. Yunus ibadette Türkçe’yi en iyi kullanan ozandır. Mevleviler Farsça’ya yönelirken, Bektaşiler de hep ibadetlerinde Türkçe’yi kullanmıştır. Tekke müziğinde Anadolu çalgılarına ağırlık verildiğini görürüz.
Rauf Yekta Bey, Bektaşiler’in önce kuran okuduğunu, sonra toplanıp hep birlikte yemek yediklerini, ardından nefesler okuyup zikr yaptıklarını anlatıyor. Aralarında yetenekli olanlar enstrüman çalar, vecd haline geçenler çıkıp raks edermiş. Bu ritüellerden arındırıp konser salonuna taşıdığınızda, nefesler doğasından çok şey kaybediyor olmalı. Müzikal açıdan zenginleştirmek için nasıl bir yöntem seçtiniz?
– Mevlevilikte ritüeller Bektaşiliktekinden fazla. Nefeslerde sözler ön plana çıkar. Çünkü öncelikli amaç ibadet etmek. Bektaşilerin ayinlerini halka beğendirme, gösteri yapma amaçları yok. Bektaşi dedelerinden Turgut Hoca , nefeslerin diğer zikr müzikleri gibi coşkusuz olmadığını, ibadetin neşesini yansıttığını söylemiş bir konuşmasında. “Bizimki mezarlık müziği değil, coşku müziğidir” demiş. Haklıdır, nefeslerde dokuz sekizlik ritmleri kullanır mesela. Bu özelliğiyle diğer tasavvuf müziklerinden ayrılıyor. Bizim yorumumuza gelince: Nefesleri enstrümanında virtüöz kabul edilen sanatçılarla seslendiriyoruz. İhsan Özgen’in kemençe, Arif Erdemir’in ney taksimleri, nefeslerin dört kişinin sesiyle yorumlanması bu eserlere otantik yapısı ışığında zenginlik katıyor.
Bektaşiliğin iki önemli kolu Arnavutluk ve Amerika’da varlığını sürdürüyor. Nefesleri Anadolu’dakinden farklı mı?
– Nefesler, ritüeller hep 16. yy’da yaşayan Balım Sultan’ın zamanından bize ulaşan gelenekler. Anadolu’dan dünyaya yayılmış. Anadolu insanı bu geleneğe sahip çıkmış. Ama bulunduğu yörenin kültürünü de nefeslere taşımış.
Rauf Yekta Bey, Bektaşi nefeslerinin anonim eserler olduğunu, besteci isimlerinin belirtilmediğine dikkat çekiyor. Bu gelenek devam ediyor mu?
– Bektaşilerin insanı Allah’ın yeryüzündeki yansıması olarak kabul ettiklerini söylemiştim. Nefeslerin de Allah’ın sesini yansıttığına inanılır. Bu nedenle yazarının, bestecisinin adı geçmez. Dede Efendi en önemli eserlerinden Mevlevi Ayini’nin girişine “Allah’ın üzerine yemin ederim ki bu eser bana pirim tarafından yazdırılmıştır” notunu düşmüştür. Adını saklamayı edebin gereği görmüştür. Benlikten kurtulmaya çalışır tasavvuf yolundakiler. 20. yy’da bu geleneğin unutulduğunu söyleyebiliriz. Artık yayımlanan nefeslerin üzerinde bestecilerinin ismini görüyoruz. Örneğin Turgut Koca ve Neci Onaran eserlerini isimleriyle yayımlamıştır.

CD’ler Avrupa’da ilgi gördü

Birkaç yıl önce Bektaşi nefeslerinden oluşan 3 CD’lik bir çalışma hazırlamıştınız. Bu külliyat Türkiye ve yurtdışında nefeslere ilgi duyulmasını sağlayabildi mi?
– Avrupa’da çok ilgi çekti. Almanya’da bir plak firması albümleri tekrar yayımladı. Almanya, Hollanda, Fransa’da birçok konsere davet edildik. Fakat Türkiye’de ne yazık ki gereken ilgiyi görmedik. Sadece Bektaşi geleneğinden gelenler yorumla, yaklaşımla ilgili görüşlerini aktarmak için aradı.

(Serhan Yedig / Nisan 2002, İş Müzik)

Linkler

Gürsel Koçak’ın kişisel web sayfası

Share.

Leave A Reply

ten − six =

error: Content is protected !!