Erköse Kardeşler, 30 yıldır, oyun havaları denilince ilk akla gelen topluluk. Üçlünün klarnetçi üyesi Barbaros Erköse, 1980’lerin sonunda Alman müzikolog Peter Pannke’yle tanıştı; udi ağabeyi Selahattin ve kemancı kardeşi Ali’den farklı bir yola yöneldi. Eğlendirme kaygısından uzaklaşıp çalgısına ruhunu üflemeye başladı. Pannke ve Anouar Brahem’le kaydettiği albümler adını Avrupa’ya yaydı. Beş yıldır çellist oğlu Tuncay ve kanun çalan torunu Barbaros’la dünyayı dolaşıyor, “Barbaros Erköse Ensemble” adı altında konserler veriyor. 68 yaşında, “Türk Müziği’ne Yolculuk” albümünü yayımlandığında kapısını çaldık. “Klarnette cambazlık günlerim geride kaldı, yeni bir yol, yeni bir ses buldum” diyordu. Albümün açılışındaki etkileyici solosunu sorduğumuzda ise Paris’te yaşadığı bir olayı anlattı: “Konserde genç çiftlere, alımlı hanımlara takıldı gözüm. Kaybolup giden gençliğimi, geride kalan yıllar geçti gözümün önünden. Hüzün çöktü. Otele dönüp, bir kadeh viski istedim. Ve başladım çalmaya.”
Enver İbrahim’le (Anouar Brahem) 1991’de kaydettiğiniz “Conte de I’incroyable Amour” albümü büyüleyici bir klarnet taksimiyle açılıyordu. Yeni CD’niz benzer bir taksimle başlıyor. “Aşkın Yolu”ndaki esin kaynağınız uhrevi bir aşk mı, dünyevi bir aşk mı?
-2002’de, Enver İbrahim‘le İspanya, İtalya ve Fransa’da bir dizi konser verdik. Paris’teki konser çok güzel geçmişti. Dinleyicilerin tepkisi mutluluk vericiydi. Konser sırasında dinleyicilerin arasındaki genç çiftlere, alımlı hanımlara takıldı gözüm. Kaybolup giden gençliğimi, geride kalan yılları düşündüm. İçime hüzün çöktü. Otele döndüğümde odama çekildim. Bir kadeh viski istedim, başladım çalmaya. Segah ile muhayyer kürdi makamlarını andıran bir eser çıktı ortaya. Sonra kalem, kağıt bulup notaya aldım. Repertuarıma aldım. Çekoslovakya’daki bir konserden sonra yanımıza gelen dinleyiciler çok etkilendiklerini söylediler. Albüm yapmaya karar verince “Aşkın Yolu”nu açılışa koydum.
Uzun yıllar eğlence dünyasında çalışmanın getirdiği “eğlendirme yükümlülüğü”nden, cambazlık refleksinden kurtulmanız, klarnette iç sesinizi bulmanız ne kadar zamanınızı aldı?
-Doğruyu söylemek gerekirse kolay olmadı. Farkında olmadan cambazlığa kayıyor, durumu fark edip hemen düzeltiyordum. 1980’lerde Peter Pannke’nin topluluğu Morungen’de farklı ülkelerin müzikçileriyle çalmak bana çok şey öğretti. Hintlilerden çok etkilendim. Kullandıkları renklere, ritmlere uygun klarnet soloları yazmaya çalıştım. Yıllarca çaldığım eğlence müziğinin basmakalıp melodi ve ritimlerinin dışına çıktım. Yeni bir yol, yeni bir ses buldum.
Peki, yeni şeyler söyleme sorumluluğu ve uzman kulağa hitap etme endişesinden sıkılıp geçmişi özlüyor musunuz?
-Hayır, özlemiyorum. İlgiyle dinleyen dinleyiciye çalmak büyük zevk. Avrupa’daki konserlerde bu mutluluğu yaşıyorum. Meraklı dinleyiciler kulise gelip sohbet ediyor. Mesela geçenlerde klasik piyano çalan bir hanım, koma sesleri nasıl çıkardığımı sordu. Kulakla, dudakla bulduğumu anlattım. “Biz bu sesleri standart çalgılarda çıkaramıyoruz. Müzik ruhundan çok şey kaybediyor” dedi. Bazı klarnetçiler öğrenmeye çalışıyor, onlara yardım ediyorum. İngiliz saksofoncu John Surman’la bu sayede dost olduk. Geçenlerde İstanbul’da Babylon’da konser verdim. Dikkatle dinlediler, çaldıklarımı sevdiler, bunu ifade ettiler. Böyle dinleyiciyi Türkiye’de her zaman bulmak mümkün olmuyor ne yazık ki.
Erköse ekibindeki değişiklik bu arayışın sonucu mu oldu?
-Uzun yıllar kardeşlerimle oyun havası çaldım, eğlence tarzında müzik yaptım. Avrupa’ya kadar uzandık, müziğimiz çok beğenildi. Beş yıldır tek oğlum Tuncay, torunum Barbaros’la birlikte çalışıyoruz. Tuncay 41 yaşında, Klasik Batı Müziği eğitimi gördü; viyolonsel çalıyor. Torunum Barbaros ise 18 yaşında, iki yıl İTÜ Türk Müziği Devlet Konservatuvarı’nda okudu, ayrıldı. Birlikte İsveç’te 15 gün, Yunanistan’da bir ay, Finlandiya’da bir hafta, Amerika’da bir ay konserler verdik. Albümde kemanıyla Hakan Çensi, bendiriyle Hakan Kanar katıldı aramıza.
25 yıl + 3 saat
Yeni albümün ön hazırlığı, stüdyo çalışmaları ne kadar sürdü?
-Repertuvarı hazırdı. Stüdyoya girdik, üç saatte kaydı bitirdik.
İyi bir albümün ortalama 60 ila 150 saat stüdyo çalışması gerektirdiği düşünülürse, üç saat bir rekor olmalı. Ama, herhalde bu durumu “25 yıl+3 saat” olarak açıklamak gerek. Peki repertuvarı hangi yaklaşımla seçtiniz?
-Çocukluğumdan beri müziğin içindeyim. Artık ne yapacağımı, nasıl yapacağımı biliyorum. Stüdyoya bu kararlılıkla girince, işler hızlı tamamlanıyor. Bugüne kadar birçok albüm kaydettik. Sanki dinleyici hiç durmadan oynamak istermiş gibi, albümlerin hepsi oyun havası. 25 yıl sonra ilk kez istediğim gibi bir albüm yaptım.
Yeni CD’niz, albümdeki klarnet ve keman taksimlerinden oluşan, zekice hazırlanmış bir ses tasarımıyla sona eriyor. Tan Tunçağ’a remix ısmarlamak sizin fikriniz miydi?
-Prodüktörüm Mehmet Emin Sert, “Londra’dan gelen genç bir remix’çiyle, bir deneme yapalım mı” diye sordu. İtiraz etmedim. Kapanış parçasını çok beğenenler oldu.
Elektronik denemelere devam edecek misiniz?
-Geçmişteki kayıtlarımın remix’inin yapılmasını istemem. Gelecekteki albümlerde bu türden bir ya da iki parçaya yer vereceğim. Genç kuşak seviyor elektronik denemeleri. Remix olabilecek çalışmaları ayırıp, genç müzikçilerle bu alanda çalışmayı düşünüyorum. 17 yıldır farklı müzikleri dinliyor, sanatımda kendimi aşmamı sağlayacak ilham kaynakları arıyorum. Maksat daha önce kimsenin denemediğini yapmak.
Son olarak yeni planlardan, projelerden bahsedelim isterseniz.
-Öncelikle Almanya’daki ECM firması için bir albüm hazırlamayı planlıyorum. Enver İbrahim’in teşvikiyle bir süredir bu proje üzerinde çalışıyorum. Klarnet, kanun, çello ve ritim sazlar için altı parça hazırladım. Repertuvar tamamlanınca bir deneme kaydı yapıp, Almanya’ya göndereceğim. Bu firmadan bir albümümün yayımlanmasını çok istiyorum. Sabahat Akkiraz’la bir albüm hazırlamayı düşünüyoruz.
(Serhan Yedig / 8 Ocak 2005 / Hürriyet)