Charlie Haden modern cazın en lirik çalan kontrbasçılarından. Defalarca ABD’de yılın caz kontrbasçısı seçilen, Grammy kazanan Haden politik kişiliğiyle de tanınıyor. Bush yönetiminin maceracı politikalarına, sanatın tamamen ticarete dönüştürülmesine, hayatın her alanda gittikçe sığlaşmasına muhalif. 2001 Sonbaharı’nda uzun bir turneye çıkıp, İstanbul’a da uğrayacaktı. Evinden ayrılmadan birkaç saat önce aradık ve sanatını, hayata bakışını konuştuk. Haden “Büyük duyarlıkla çalan, sanatında harikalar yaratan müzikçinin, aynı şeyi günlük hayatta yapması marifet ister” diyordu.
Gözünüz aydın, Bush seçimi kazandı ve Beyaz Saray’a yerleşti. Seçimden önce, kazayla Bush seçilirse ünlü cazcılardan oluşan grubunuz Liberation Music Orchestra’yı toplayıp protesto için yeniden yollara düşeceğinizi söylemiştiniz; sözünüzü tutacak mısınız?
– Evet, bu konu üzerinde çalışıyorum. Üzerinde çalıştığım projeleri bitirir bitirmez grubu toplayacağım. Şimdilik ne yapacağımızı kesin olarak söyleyemem. Çünkü, henüz karar vermedim. Bir araya gelir gelmez seçtiğimiz eserlerin düzenlemelerini yapıp bunları çalmaya başlayacağız.
Beyaz Saray’a yerleşen şahin politikacılar sizi endişelendiriyor mu, mesela Çin’deki casus uçağı krizi sırasında ne düşündünüz?
– Bush yönetiminin uluslararası politikada aşırı ve tehlikeli değişimler yapması beni ciddi şekilde düşündürüyor. Dahası korkutuyor. Seçilirse neler olabileceğini biliyordum. Fakat oy verenler farkında değildi herhalde. Yakında farkedecekler. Çünkü ülkenin geleceğini tehlikeye sokan şeyler yapmaya başladı bile. Tüm bu olan bitenlere müziğimle karşı çıkacağım.
Sanat ve sanatçılara ayrılan bütçelerin tırpanlanmasından korkuyor musunuz; Clinton yönetimi sırasında Billboard’da bu konuda sert bir makaleniz yayımlanmıştı. Şimdi durum daha vahim.
– Şüphesiz daha vahim. Clinton bu desteği sağlamak için uzun zaman uğraştı. Şimdi Bush hepsini geri alacak. Aslında sanata tüm desteğin kaldırılmasını isteyen Dick Cheney’in eşi. Cheney biliyorsunuz Bush’tan beter bir adam. Üstelik Bush’u yönlendiren adam. Bu yüzden sanat ve sanatçılar gerçekten tehlikede.
Yaklaşık 20 yıldır müziğinizle, açıklamalarınızla insanlara sesleniyor ve daha güzel bir dünya için çağrıda bulunuyorsunuz. Pablo Neruda ya da Garcia Lorca’nın şiirleri etrafında toplanan uluslararası kitle gibi sizin de önemli bir hayran grubunuz var. Bugüne kadar çabalarınızın hiç somut karşılığını gördünüz mü?
– Güzel ve derin müzikleri dinleyenler daima zeki ve hassas ruhlu insanlardır. Tanrıya şükür ki, yeryüzünde insanlığa, uygarlığa önem veren böyle insanlar hep olacak. Tepkilerini çeşitli yöntemlerle gösterecekler. Mesela Greenpeace üyeleri… Geçenlerde Bush’un memleketinde su kulesine tırmanıp ilginç bir eylem yaptılar, seslerini duyurmaya çalıştılar…
İnsan olmak çaba ister
Dört yıl önce İstanbul’a geldiğinizde müthiş üzgündünüz. 180 yaşındaki nadide kontrbasınızın üzerine Paris’te, havaalanında birşeyler düştüğünü ve kırıldığını, sizin de yasta olduğunuzu öğrenmiştik. Ne oldu, tamir edildi mi?
– O kontrbası Los Angeles’ta saklıyorum, sadece plak kayıtlarında kullanıyorum. Kırılan da iyi bir enstrümandı. Tamir edilemedi. Parisli lutiye Jean Are yenisini yaptı.
25 yıl önce bu nadide çalgıyı havaalanında kaybedip New York Times’a haber olmuştunuz. Kontrbasınızı kaybetme endişesi rüyalarınıza girer mi?
– Böyle düşünürseniz yaşayamaz, seyahat edemezsiniz .
Cazın yeni yıldızı, çırağınız piyanist Gonzalo Rubalcaba’yla konuşurken sizin hakkınızda “Müthiş duyarlı, temiz kalpli bir adamdır. Çocuk gibidir, içinden geldiği gibi davranır” demişti. İçinizdeki çocuğu 64 yıl korumayı nasıl başardınız?
– İltifat etmiş. Ben de onun hakkında aynı şeyleri düşünüyorum. Hayata karşı duyarlı olan, acımasız baskılara karşı hayatı korumak isteyen herkesin içinde bu çocuksu benlik sapasağlam yerindedir. Fakat erginleşmek, olgunlaşmak, kişilik ve onur sahibi olmak, bakış açısı kazanmak, nesnelliği öğrenmek, algıyı geliştirmek, almak kadar vermeyi öğrenmek de önemlidir. Gerçek bir insan olma gayreti önemlidir. Büyük duyarlılıkla çalan, sanatında harikalar yaratan müzikçinin aynı şeyi günlük hayatta yapması marifet ister. İşte ben bunu becermeye çalışıyorum.
Yeni gözdesi Brad Mehldau
Rubalcaba’yla hazırladığınız yeni albümünüz Nocturne’de boleroları ele almışsınız. Çalışmalarınızda eski film müzikleri, çocukluk şarkılarıyla başlayan nostalji rüzgarı devam ediyor galiba…
– Güzelliği hissetmekle ilgili bir şey bu. Bunlar popüler müziğin çok güzel, kaliteli olduğu yıllarda yazılmış eserler. Şimdi rap, rock, hip-hop, pop aynı kalitede değil. Hala çok güzel müzikler var, onlar da popüler değil. Bolerolar, zamanında Küba ve tüm Latin Amerika’da çok sevilirmiş. Nostalji değil bu, nadide güzellikte şarkıları yeniden gün ışığına çıkarma ve yorumlama çabası.
Gonzalo Rubalcaba gibi elinden tutmayı, tanıtmayı düşündüğünüz genç müzikçi var mı?
– Gençler arasında ilginç müzik yapan piyanist Brad Mehldau var. Müthiş bir müzikçi. Bir albüm kaydettik geçenlerde. Ben hep müziği paylaşacak genç sanatçılar ararım. Bundan asla vaz geçmeyeceğim.
Peki bu gençler size nasıl ulaşabilir?
– Ders verdiğim California Institute of Arts’tan beni bulabilirler.
Üçüz kızlarınız ve oğlunuz müzikle uğraşıyor. Fakat son albümü sadece birine adamışsınız. Neden?
-Miami’de biz albümü kaydederken kızım L.A’de bir otomobilin altında kaldı. Ölümden döndü. Çok yetenekli bir müzikçidir. Diğer çocuklarımı da seviyorum, fakat ölümden döndüğü için albümü ona adadım.
Çocuklarınızın grubu The Dog’la albüm kaydetmeyi düşünüyor musunuz?
– Ne yazık ki grup dağıldı. Oğlum Spin adlı bir grup kurdu. Üç CD’si yayımlandı. Bir büyük plak firmasıyla anlaşma imzaladı. Kızlarım ise müzikte kendi yollarından yürüyor. Tabii bir CD kaydedebiliriz her zaman, ama kesin bir niyet yok şimdilik.
Eşiniz Ruth Cameron da şarkıcı olarak grubunuza katıldı. Eşlerin aynı işi yapması, birlikte çalışması zordur derler. Sizinki nasıl gidiyor?
– Harika bir şarkıcıdır. Yeteneğinin keşfedilmesini istiyorum. Kendini sanata adayanlar çok duyarlı, tutkulu insanlardır. Bu yüzden ona aşık oldum, birlikte çalışıyorum.
Kulağınızdaki hastalık nedeniyle gürültüye, sigara kullanmadığınız için dumana karşı çok hassas olduğunuzu biliyorum. Biz coşkulu ve ağzı fazlasıyla dumanlı bir milletiz. “Türkiye ve konser” denince aklınıza ne geliyor çok merak ediyorum…
– Tahmin ettiğiniz gibi “eyvah yine ıstırap çekmeye gidiyorum” diye düşünmüyorum. Gürültü ve duman neredeyse her yerde problem. Bu yüzden yanımda kulak tıkacı taşırım. İstanbul denince aklıma güzellik ve tarihi geçmişi geliyor.
(Serhan Yedig / 29 Nisan 2001 / Cumhuriyet)