Çellist Yo-Yo Ma’yla İpekyolu projesini yürüten, Coppola’nın son filmi Youth Without Youth’un müziklerinde yer alan İranlı kemançacı Kayhan Kalhor , yaklaşık yedi yıldır Erdal Erzincan’la çalışmalar yapıyor. Erzincan, Arif Sağ’ın öğrencisi ve bağlamada şelpe tekniğinin önde gelen isimlerinden. İkilinin ilk ortak albümü 2006’da ECM’den yayımlanmıştı. Bugünlerde yeni albüme hazırlanıyorlar. 15 Nisan’da İstanbul’da Sıradışı Müzik Günleri’nde sahneye çıkacaklar. Kalhor “Emprovizasyona dayalı bu ikili benim için çok önemli, henüz yolun başındayız, 20 yıl sonra ulaşacağımız noktayı merak ediyorum” diyor.
Kullandığınız İran kemançasının, Azeri kemançasından ne farkları var?
– Azeri kemançasının gövdesi tek parça ağaçtan yapılır. Genellikle kayısı gibi yumuşak, beyaz ağacı ustalar eliyle oyar. Sapında da kayısı ya da ceviz gibi bir ağaç kullanılır. Azeri kemançasının gövdesi ovaldir. İran’da çalgının gövdesi şerit şeklinde kesilmiş tahtaların birleştirilmesiyle yapılır. Tıpkı bağlama gibi… Sert ağaç kullanılır. Şeritleri birleştirmek, gövdenin her noktada aynı kalınlıkta olmasını sağlar. Elle oyulan ağaçta bu hassaslığı yakalamak neredeyse imkansızdır, çünkü el ve oyma aracı gövdenin içinde gerektiği kadar dönmez. Ayrıca tek parça ağaçtan yontulmuş gövde zamanla ağacın şekil değiştirmesiyle deforme olabilir. Ama şerit halindeki gövde ağacın zaman içindeki değişiminden çok daha az etkilenir. 280 yıllık bir kemançam var, gövdesi şeritlerle yapılmış. Yani bu eski bir teknik. Azeri kemançasının sapı kısadır, yaklaşık 26,5 santimdir. İran kemançasınınki 31 – 32 santimetre uzunluktadır. Azeri çalgılarının sap kalınlığı 2,5 – 2,8 santimetre, İranlılarınki 3,5 – 4 santimetredir. Azeriler bu kadar ince bir gövde üstünde tellere temas edebilmek için çalgıyı hızlı hareketlerle döndürerek çalar. Gövdeye kapak olarak yağlı, kalın balık derisi kullanırlar. Biz yumuşak, kuru kuzu derisini tercih ederiz. Azeriler konik mandal kullanır. Tel ve akord seçimi de farklıdır.
Bu farklar tınıyı nasıl etkiliyor?
– Azeri ve İranlılar kemançada birbirinden çok farklı tınılardan hoşlanır. Azeriler, son yüz yıldır çalgıyı Batılı sazlara, özellikle kemana benzetmek için çaba gösteriyor. Harmonik ses zenginliğini ellerinden geldiğince öldürmek için özel yöntemler kullanıyorlar: Gövdede yağlı, kalın balık derisi kullanılması, köprünün altına kumaş konulması bu amaca yöneliktir. Bu yolla daha temiz fakat mat bir ses çıkar. Aynı yaklaşımı tara da uyguluyorlar. Batılı gruplara benzeyen bir orkestrada 10 kemança bir arada çalıyorsa, bütünlüğü sağlamak için bu yöntem tercih edilir. Oysa İranlılar çalgıyı solo kullanmayı tercih eder, harmonik zenginliği ortaya çıkarmaktan yanadır. Azeriler kısa boyun kullanır, bu sayede çalgıyı daha tiz akord edebilirler. Hızlı triller ve yoğun glisandoyla çalarlar. İranlılar bunu tercih etmez, bu nedenle çalgının sapı daha uzundur. Sonuçta Azeri kemançası harmonik açıdan daha sınırlı, daha koyu ve mat tınılıdır. Azeriler, kendilerine özgü, dünyadaki hiçbir gelenekle bağı olmayan bir kemanca geleneğine sahip olduğunu iddia eder. Oysa, bence Azeri kemança geleneği, Ortaasya’dan Hindistan’a kadar etkili olan İran geleneğinin bir parçası. Geçmişte iki toplum iç içeydi. Şimdi ayrıldı, Azeriler kendi ulusal kimliğini yaratmak istiyor ve bu nedenle iki gelenek arasındaki bağı görmezden geliyor.
Artık ipek kullanmıyoruz, gecede 10 kez değiştiremezsiniz ki
Geçmişte olduğu gibi tel yerine ipek kullananlar var mı?
– İpek dayanıklı değil. Yarım saatte bir değiştirmek gerekiyor, çok fazla gerilemiyor. Geçmişte saç gibi örülen ipeklerden yapılan yumakla sahneye çıkarmış müzikçiler. Çalgının köprüsüne tutturulan ipek topağı, perdeler üstünde gerilen ipek koptukça açılır ve yenilenirmiş. Horasanlı bir tarcı, 30 yıl öncesine kadar ipek telleri kendisinin yaptığını anlatmıştı bana. Ne kadar zorlandığını da… Düğüne gittikleri bir akşamda en az 10 kez ipeklerini yenilemesi, sonra enstrümanı akort etmesi gerekirmiş. İpek çok yumuşak bir ses sağlamasına karşın dezavantajları nedeniyle artık kullanılmıyor. Çünkü konserde 10 kez ipek değiştiremezsiniz.
Siz hiç ipekle çaldınız mı, bu tınıyı özlüyor musunuz?
– Dinledim fakat hiç çalmadım. Kulağım bu tınıya pek alışık olmadığı için özlemini de duymuyorum.
Azeri sanatçı Adalet Vezirov çalgının ses genişliğinin kemandan sadece yarım oktav düşük olduğunu söylemişti. İran kemançasının ses genişliği farklı mı?
– Biz telleri sol, do, sol, do ya da sol, re, sol, do akord ediyoruz. İran müziğinde tar ve kemança hep birlikte çalındı ve aynı yöntemle akord edildi. Azeriler kemandan daha tiz akordu tercih eder, biz ise tam tersini yaparız. İran kemançasının ses genişliği rahatlıkla 2,5 ulaşabilir, hatta sanatçının ustalığına, tercihlerine göre 3,5 oktava kadar çıkabilir. Fakat eski ustalar bu yöntemleri tercih etmiyor. Zaman içinde gelenekler, beğeniler değişiyor, bu müziği de etkiliyor.
Yayda bir değişiklik var mı?
– Yapım tekniği aşağı yukarı aynı. Fakat kullanımı, yani sağ elin kullanımı farklı. Biz yayın tümünü çekeriz, fakat Azeriler orta bölümünü kullanır, çok sık yay çekerek müzik yaparlar.
Siz çalgıda herhangi bir değişiklik yaptınız mı?
– 30 yıl kadar önce lüthiye arkadaşım Amir Tayip’le enstrüman üzerinde birçok değişiklik yaptık. Örneğin gövdenin yuvarlaklığını azaltıp, ovalleştirdik, bu sayede çalgıyı döndürmek kolaylaştı. Geçmişte kemança çalınırken enstrüman pek fazla döndürülmezdi. Ben döndürerek çalmayı tercih ediyorum. Sapı kalınlaştırdık. Geliştirdiğimiz kemança, zamanla İran’da standart çalgıya dönüştü. Gençler bu tip enstrüman kullanıyor artık.
Türk müzikçilerle çalışmak benim için çok faydalı oldu
İran’da yazılı müzik geleneği ne kadar eskiye gidiyor? Eski ezgilerin yazılı örneklerini bulabiliyor musunuz?
– Emevilerin geliştirdiği harfler kullanılarak yazılan bir notasyonla günümüze ulaşmış geçmişin müziği. Sadece ezgileri hatırlamakta kullanılıyor, Batı notasyonu gibi çok detaylı bir müzik yazısı değil. İran’da geneksel relif sistemi, ezber yöntemiyle kuşaktan kuşağa geçiyor. Biz de öğrenciyken tüm bunları ezberledik.
Kemançadan başka bir enstrüman çalıyor musunuz?
– Konservatuvarda piyano çalıyordum. Fakat çok istekli değildim, geliştirmedim. Fakat sitar çalıyorum. Hatta bazı kayıtlarda kullanıyorum.
Erdal Erzincan ve Ulaş Özdemir ’le kaydettiğiniz, ECM’in yayımladığı albüme ne gibi tepkiler aldınız?
– 13 yıl önce ilk albümüm Gazal’ı ABD’deki Traditional Crossroads firması için kaydetmiştim. Bu albüm sonrasında İranlı müzikçi Ali Ekber Muradi’yle, Yo-Yo Ma ’yla çalışmalar yaptım. Ardından Erdal Erzincan ’la tanıştım, ortak çalışmalar yaptım. Çünkü müzik denilen evrenin, ülkemin sınırlarından çok daha geniş olduğunu biliyordum. Sanatçının hayatı boyunca doğduğu ülkede kalması, gelenekle öğrendiklerini tekrarlaması pek akılcı değil. Geçmişte müzikçiler birkaç kilometrelik bir alanda gidip gelirdi. Bugünün müzikçileri ise dünyaya açılmalı. Amacım diğer müzikal kültürleri öğrenmek, birlikte çalışmalar yapmaktı. Bu amaçla yola çıktım. Kuzey Hindistan müziğini severek dinliyor, sanatçılarını tanıyor, birlikte çalışmayı hayal ediyordum. Bu nedenle Şuşat’la tanıştım, ortak çalışmalar yaptım. Geçmişte olduğu gibi birbirimizden öğrenmemiz, müzik kültürünü paylaşmamız gerekiyor. İran kültürü bile Çin’den Romalılar’dan ve pek çok kültürden etkilenmiş. Dünyada saf kültür yok. Her kültür birbirinden etkilenmiş, birbirini etkilemiş. İran, Türk, Çin müziği tek başına pek bir anlam taşımıyor. Hepsi bir araya geldiğinde anlam kazanıyor. Edebiyatı severim ama Fransız edebiyatıyla hiç ilgilenmem diyemezsiniz. 21’inci yüzyılda, iç içe geçen dünyada kişiliklerimiz tüm bu kültürlerin bir parçası. Diğer kültürleri öğrendikçe, onların parçası oldukça dünyamız zenginleşiyor. Bugün internet sayesinde evimizde oturup, Afrika müziğini öğrenebiliyoruz. Bunun kültürdeki yansıması da ortak çalışmalar olmalı. Türk müzikçilerle ortak çalışma yapmak benim için çok yararlı oldu. Örneğin geçen akşam Bursa’da hayatımın en güzel anlarından birini yaşadım. Yılın 90 akşamı sahnedeyim. Uzun zamandır ilk kez Bursa’da Erdal Erzincan’la sahnede, izleyicilerin katılımıyla müthiş bir uyum yakaladık. Aynı dili konuştuk, müziğin sevincini paylaştık. Benzer bir olayı uzun zaman önce Mısır’da yaşamıştım. Birbirinden çok uzak gibi görünen kültürlerin arasındaki iletişim müthişti.
Bu ortak çalışma önünüzde ne gibi yeni pencereler açtı?
– İletişim çağında, müzikçiler dünyayı gezip müziğini farklı dinleyici kitlelerine duyurmalı. Dikkat çekmek için de farklı olmalı. Ben solo çalışma yaptığımda kendi kişiliğimi yansıtıyorum. Fakat Erdal’la çalarken, Sujat Han’la çalarken farklı bir kişiye dönüşüyorum. Diğer olasılıkları düşünmeye, müzikal ufuklarını genişletmeye çalışıyorum. Sujat Han’la ABD’de konser vermeye başladığım yıllarda Hintli müzikseverler İran müziğini hiç bilmezdi. İran müzisyenleri konser verdiğinde, dinleyiciler arasında Hintli görmezdiniz. Şimdi benim konserlerime pek çok Hintli geliyor. Geçen yıl Erdal Erzincan’la İran’da verdiğimiz konserler büyük ilgi gördü. Çünkü Erdal’ı birlikte yaptığımız çalışmalarda tanımıştı İranlı dinleyici. Onun sayesinde pek çok Azeri dinleyici konsere geldi. Sahneye paylaşmanın bu tür politik kazanımları da oluyor. Topluma birlikte çalışılabileceğini, bir sevincin paylaşılabileceğini gösteriyoruz. Birlikte yaşamak varken, savaşmanın anlamsızlığını gösteriyoruz hükümetlere.
Erdal’la 20 yıl sonraki halimizi çok merak ediyorum
İkinci albüm için repertuvar seçimi nasıl gidiyor, ilk albümün kazanımı müziğinizi emprovizasyon açısından istediğiniz yere taşıdı mı, kendinizi yeterince özgür hissediyor musunuz?
– Geçmişte Doğulu müzisyenler kimi zaman bir saati bulan eserler çalarmış. Zamanla dinleyicinin işini kolaylaştırmak için süreler kısaltılmış. Erdal’la çalışmaya başladığımızda, müzik piyasasının koyduğu bu zorunluluğa uymak isteyip istemediğini sordum. Daha uzun, özgür eserler çalmak istediğini söyledi. Bu özgür yaklaşımla yola çıktık. Şimdi ikinci albümü yapıyoruz. Ben bu tür çalışmalara uzun bir dostluk süreci olarak bakıyorum. Bir proje olarak değil. Yo-Yo Ma’yla, Erdal Erzincan’la dostluğum yıllarca sürecek, ortak çalışmalar yapacağız. Eğer bugün bir konserimizi dinleseniz, albümden çok daha olgun ve güzel bir noktaya ulaştığımız görürsünüz. Kısa projeler yapmaktansa, iyi müzikçiler bulup, birlikte uzun müzikal keşif yolculuklarına çıkmayı tercih ediyorum. Gidebildiğimiz kadar uzak noktalara ulaşmak, belki bir mucizeyi yakalamak…
İlk albümden ne gibi dersler çıkardınız?
– Daha çok müzikçi ekleyip, daha büyük bir proje yapmak gerekiyor dikkat çekmek için. Fakat biz yalnızlığı, yoğunluğu tercih ediyoruz. Geniş bir grup oluşturup, merkezine kendimizi yerleştirmek yerine bu albümde ikili çalışacağız. Sanatsal açıdan daha iyi bir noktaya ulaşmamızı sağlayacak repertuvar seçimini doğru yapacak kadar birbirimizi tanıyoruz artık. Neyin mümkün neyin mümkün olmadığını biliyoruz. Uzun erimli bir çalışmanın içindeyiz. Yedi yıldır birlikteyiz. Dostluk olgunlaştıkça yeni dünyaların kapıları açılıyor. İki müzikçi birbirini tanıdıkça, dostlukları, iletişimleri yoğunlaştıkça müziğin kalitesi de artıyor. Geçmişte iz bırakan pek çok çalışma böyle çıkmış ortaya. Ben hep uzun erimli müzikal dostluklardan yana oldum. Erdal’la da bugünden yarına plan yapmıyoruz. Bu uzun bir dostluk. 20 yıl sonraki halimizi çok merak ediyorum. İşte o zaman ne yapabileceğimizi daha iyi göreceğiz. Kısa erimli hedeflerimize ulaştık. Şimdi uzun erimli hedeflerimize bakıyoruz.
Albüm sizi şaşırtan, hiç beklemediğiniz tepkiler aldı mı?
– Eğer bir işi severek yapıyorsanız, işinize saygı duyuyorsanız bu bile başlı başına ilgi çekici olabiliyor. Bu müziğe de yansıyor. CD çalardan bile bu duygu hissedilebiliyor. Aynı yaştan, kendi alanında aynı tecrübeye sahip iki müzikçiyiz ve amacımız kendimizi kanıtlamak değil, sadece bir paylaşım atmosferi yaratmak. Artık bir proje ortağından çok iyi bir dostuz. Birbirimizin evini, ailesini biliyoruz. Eşimle gelip evlerinde kalıyoruz, onlar bize geliyor. Artık bir aile gibiyiz. İşte bu benim istediğim müziğe ulaşmanın tek yolu.
Yeni albümün çalışmaları ne aşamada?
– Müzikal açıdan daha anlamlı bir albüm hazırlamak istiyoruz. Fakat acelemiz yok. Şimdilik repertuvar araştırması yapıyoruz. Yedi yıl öncesine oranla çok daha yakın iletişim içindeyiz. Pek çok konser verdik birlikte. Örneğin İran’da üç konser verdik. İki enstrümanla, perküsyon bile kullanmadan, tam 1,5 saat sahnede kalmak, izleyicinin dikkatini çekmek, sonunda coşkulu alkışlar almak için gerçekten çok büyük enerji harcamak gerekiyor. 10 perküsyoncunun sahneye çıkıp, müthiş sesler çıkardığı bir dünyada iki enstrümanı 1,5 saat dinletmek gerçekten zor. Çok içten, çok içli bir müzik olması gerekiyor.
İlk albüm gibi üçlü mü olacak?
– Şimdilik düşüncemiz albümü ikili kaydetmek. Bu albümde beş telli, yeni bir kemança kullanacağım. Sanıyorum bu çalgı bağlamayla daha iyi uyum sağlayacak. Belki Erdal farklı türde bağlamalar kullanır. Üçüncü bir çalgı üzerine konuştuk fakat karar veremedik. İki çalgının arasındaki iletişimi zedelemeyecek, tercihen solocu değil, eşlikçi konumunda bir enstrüman bize katılabilir.
Konçertolara ihtiyacımız yok
Repertuvarınız sadece iki ülkenin ezgilerinden mi oluşacak. İran ve Türkiye’nin komşularının ezgileri de yer alacak mı?
– İki ülkenin ezgileri bize bir ömür boyu yeter. Hatta beş bin yıl çalsak bitiremeyiz. Yani ezgi kıtlığı çekmiyoruz.
Herhangi bir tema seçmeyi düşünüyor musunuz?
– Bu yaklaşım çalışmamızı sınırlar. Düğün temasını seçseniz hep neşeli şarkılar olacak, ölümü seçseniz ağıtlar. Farklı temalar, farklı duyguları bir araya getirmek daha iyi. Belki Türkiye’nin ninnileri gibi bir albüm yapılabilir, gelecekte bu tür bir projeye yönelebiliriz. 15’inde İstanbul’da birlikte konser vereceğiz. Gelecek yıl İran’da farklı kentlerde çalacağız. Avrupa ve ABD turu yaptık geçen yıllarda. 2012’de bir ABD turuna daha çıkabiliriz.
Ortak repertuvarınızda şu anda kaç eser var?
– Yaklaşık 15 eseri birlikte çaldık. Fakat ortak repertuvarımızda çok daha fazla eser var. Hiç prova yapmadan çalabileceğimiz çok sayıda eser var. Aslında çalışmamızın önemli bölümü geleneksel ezgiler değil, bu ezgileri kullanarak yaptığımız doğaçlamalar. Doğaçlamalarımızın her zaman canlı ve taze olması benim en hoşuma giden şey bu ikilide.
Anadolu halk müziğinde özellikle ilginizi çeken bir yöre müziği ya da tavır var mı?
– Ben İran’ın Kürt bölgesindenim. Erdal ise Erzurumlu. Ortak çalışmalarımızın tadı da sanırım sadece bu bölgeye özgü. Bu bilinçli bir seçim. Örneğin Karadeniz müziği bilmediğim bir kültür, farklı bir tavır. Bunun yerine bildiğim bir alanda kalmayı seçiyorum. Fakat kendimizi sınırlamak istemem ama gelecekte bunu da yapabiliriz.
Klasik Batı Müziği formunda, orkestralarla yaptığınız çalışmalarınızı sürdürecek misiniz?
– Eser siparişleri geldiği sürece, yılda bir ya da iki çalışma yapabilirim. Harvard’dan gelen Silent City projesi gibi… Fakat yorumcu olarak tercihim, müzikte en sevdiğim şey sahneye çıkıp doğaçlama yapmak. Beste daha sonra geliyor.
Adalet Vezirov için yazılan, İstanbul Festivali’nde çalınan, konçerto formunda çok ilginç eserler var. Bunları seslendirmeyi düşündünüz mü hiç?
– Batı müziğinde farklı enstrümanlar için yazılmış yüzlerce konçerto var. Dünya konçerto repertuvarına bir eser daha eklemeyi düşünmüyorum. Bu tür projeler genellikle devlet bütçesiyle yapılıyor. Ortaya çıkan ürünün ne kadar başarılı olduğunu bilmiyorum. Ben bu akımın bir parçası olmak istemiyorum. Ben ikili, üçlü gruplarla, müzikçiler arasında diyaloğu geliştirecek projelere odaklanmayı, emprovizasyonun olanaklarını araştırmayı tercih ediyorum. Türkiye’nin, İran’ın, kısacası bu coğrafyanın konçertolara, Batılı tekniklerle yazılmış, Batılı üslubundaki eserlere ihtiyacı olduğunu sanmıyorum. Küçük topluluklarla çalışmayı seviyorum, tercih ediyorum.
Küçük topluluklarla çağdaş müzik yapabilirsiniz. Geçmişte Kronos Dörtlüsü’yle çalışmamış mıydınız?
– Evet birlikte çalışmıştık. Fakat bu benim için kısa süreli, geçici bir projeydi. Erdal’la çalışmam ise uzun erimli bir yolculuk. Birlikte çalışmanın, üretmenin zevkini yaşadığımız bir ikili bu, emprovizasyona önem veriyor. Film müziği, eser siparişi ise benim tek başına yapabileceğim bir iş. Bu alanda da çalışmayı sürdürüyorum. Orkestralarla konser veriyorum, Silk Road için eser besteliyorum… Eğer seçim bana bırakılırsa, ikili, üçlü çalışmaları seçerdim.
İpekyolu projesiyle sınırları kaldırdık
Yakın gelecekte ne tür çalışmalar var programınızda?
– Şu anda elimde bazı eser siparişleri var. Yo-Yo Ma’yla ikili bir konser turnesine çıkmayı düşünüyoruz. Esvaldo Guliyev bizim için eser yazıyor, ben de eser yazmak istiyorum.
Romanyalı müzikçilerle bir ortak çalışma yürütüyorsunuz, bu nasıl gidiyor?
– Francis Ford Coppala’nın son filmi için Osvaldo Golijov bir beste yapmıştı. Orkestra eşliğinde akordeon ve kemança için yazılan bu eser Youth Without Youth filminde kullanıldı. Ayrıca konçerto olarak çalınıyor. Gelecek hafta İspanya’da seslendireceğiz. Rumen müzikçilerle çalışmam sadece bundan ibaret, yani bir projelik.
Silk Road nasıl gidiyor, 13 yıldan sonra hangi aşamada?
– Yılda ortalama 30 konser veriyoruz. Mart sonunda, nisanda ABD’de 10 konserlik bir turneye çıkacağız. Artık İpekyolu sadece bir müzikal proje değil. Grup artık eğitim projelerine yöneldi. Okullara gidiyoruz, ders veriyoruz, gençlere farlı müzikleri çalmayı öğretiyoruz. Bazen senfoni orkesralarından talepler alıyoruz. Bir tür eğitim programına dönüştü. Yo-Yo Ma, sürekli yenilikler düşünüyor. Başlangıçta her konsere, albüme katılıyordu. Artık onsuz konserler yapıyoruz, albümler kaydediyoruz. 8-10 kişilik bir grupla sürekli seyahat edip konser veriyoruz. Grubu daha küçük parçalara bölüp aynı anda pek çok yerde etkinlik yapmaya çalışıyoruz.
Eser siparişleri sürüyor mu? Geçmişte Hasan Uçarsu’ya eser siparişi verilmişti. Başka Türk besteciler var mı eser sipariş edilmek istenen?
– Her yıl ya da iki yılda bir altı ya da sekiz besteciye eser siparişi veriyoruz. Üyelerimizden biri de beste yapıyor. Şu anda İpekyolu için yazılmış eser sayısı 50’ye vardı. Bu yıl beş kişiye daha eser siparişi vereceğiz. Başlangıçta sadece İpekyolu ülkelerinin müzikçilerine eser siparişi veriliyordu. Artık bu ilkeyi ortadan kaldırdık. Mesela İspanyol bir besteciye sipariş verdik. Almadovar’ın filmleri için müzik yazan Iglessias’a sipariş verdik. Amerikalı, Alman, Arap bestecilere de eser verdik. Son beş yıldır sınırları kaldırdık. 2 bin yıl önce İpekyolu belirli bir rota izliyordu, çünkü bilinen dünyanın tümü bu kadardı. Artık kocaman bir dünyada yaşıyoruz, sınırları kaldırmanın zamanı. Konserlerimizde Yo-Yo Ma, Adnan Saygun’un Partita’sını seslendiriyor. Sanıyorum yakın gelecekte bir Türk besteciye daha eser siparişi verilmesi düşünülüyor.
Yeni bir albüm yapmayı düşünüyor mu Silk Road?
– Üç albüm yayımladık. Önümüzdeki yıl bazı yeni eserler gelince üçüncü albümüzü yapmayı düşünüyoruz.
Silk Road üyeleri projeleri nasıl geliştiriyor, konser için her biriniz dünyanın bir ucundasınız?
– İnternet üzerinden tartışıyoruz. Besteci seçimi konusundaki tartışmalarımız, program oluşturma gibi sanatsal boyutu böyle ilerliyor. Konser ve kayıt organizasyonları grubun idari kadrosunca organize ediliyor.
İstanbul’daki konserde, albümdeki eserleri mi seslendireceksiniz?
– Şubat sonunda Bursa’da verdiğimiz konserde albümdeki eserlerin yanı sıra repertuvarımıza yeni giren eserleri de seslendirdik. Bu konserlerde de ağırlıklı olarak albümden çalışmalar seslendireceğiz. Repertuvarımıza yeni aldığımız ezgiler de olacak programda.
(Serhan Yedig / 3 Nisan 2011 / Hürriyet)