İdil Biret, 1990-92 arasında Almanya’nın Heidelberg kentinde Chopin’in tüm solo piyano, Slovakya’nın Kosice kentinde tüm orkestra eşlikli eserlerini kaydetmişti. Naxos’un yayımladığı külliyat müzik tarihine bestecinin bu kapsamdaki ikinci toplu kaydı olarak geçti, satışları tüm dünyada birkaç yıl içinde 1 milyonu aştı. 15 CD’lik kutu 25’inci yılında Türkiye’de IBA etiketiyle tekrar basıldı. “Chopin çok tehlikeli bir besteci, ondan sonra Bach ve Mozart hariç tüm müzikler çok kaba geliyor” diyen Biret’le geçmişteki yorumlarını ve Chopin’e bugünkü bakışını konuştuk.
Plak firması 25 yıl önce seçimi size bıraksa “tüm eserleri” serisine yine Chopin’le mi başlardınız, sizce zamanlama doğru muydu?
– Seçim bana bırakılsaydı Rahmaninov’la başlardım. Önce onu kaydetmek isterdim. Çünkü rüyalarımın piyanistiydi, tekniğine hayrandım… İlginçtir, Paris Konservatuvarı’nda, Rahmaninov’un kötü bir besteci olduğu fikri zihnimize yerleştirilmişti. Mezuniyetim sonrasında İstanbul’a geldiğimde, annemin kuzeni Nurettin Şazi Bey, bestecinin kayıtlarını dinletmek istediğinde, Paris’te öğrendiğim tüm olumsuz değerlendirmeleri ukalaca sıraladım. Yine de beni ikna etti. Bestecinin piyano çaldığı plakları dinletti. Büyülenmiştim, duymak istediğim eser, piyanist buydu… Aslında o dönemde Chopin çalmaya da çok hazırdım. Uzun yıllar uzak durduktan sonra eserlerini keşfetmiş, inceledikçe daha çok sevmiştim.
Çocukluğumda hiç sevmezdim
Neden uzak durmuştunuz?
– Çocukluğumdan itibaren dinlediğim tüm yorumlarda dikkatimi çeken abartılı duygusallıktan rahatsızdım. Paris Konservatuvarı’nda öğrenciyken de bana çok yabancı gelen, hatta korkunç diyebileceğim yorumlar dinledim. İyice soğudum. Cornel Wilde’ın Chopin’i canlandırdığı “Unutulmaz Şarkı” filmini çocukluğumda dehşetle izlemiştim. Bestecinin piyano başında öksürük krizine tutulduğu, mendiline kan tükürdüğü sahnede öyle korkmuştum ki, hiç unutamadım. Sevmediğim halde Paris Konservatuvarı’nda sınavlarda Chopin çalmak zorunda kalmıştım. Tabii ki istemediğim, sevmediğim, beni rahatsız eden üslupla…
Fikriniz ne zaman, nasıl değişti?
– Yıllar sonra bir gün Wilhelm Kempff’e derse gittiğimde Chopin’in Si Minör Sonat’ını çalışmayı önerdi. Bütün bir günü eser üzerine konuşarak, çalarak geçirdik. İlk kez o gün Chopin’i sevdim. Bana Chopin müziğindeki pedal tekniklerini doğru kullanmayı öğretti. Kempf’in 3’üncü noktürn yorumu da besteci hakkındaki
görüşümü değiştirmemi sağlayan önemli etmenlerden biriydi. Daha sonra Cortot’dan Chopin icrası konusunda ders aldım. Scriabin’in müziğini incelerken, Chopin’den etkilendiğini görmem besteciye saygımı daha da artırdı. Az icra edilen eserlerini araştırdım. Mazurkaları buldum, hepsini repertuvarıma aldım. Çaldıkça daha çok sevdim. Hatta bir konserde 14’ünü birden seslendirdim. Ardından Polonezlere geçtim. Bestecinin en otantik bulduğum eserleri bunlardı… Ardından Kempf’in yorumlarıyla sonatları , Cortot’nunkilerle fantezi ve etüdleri sevdim. Buna karşın Fantezi Empromptü’ye uzun süre ısınamadım… Daha sonra piyano konçertosunu çalmaya başladım. Sonunda gördüm ki, Chopin müthiş, benzersiz bir ses evreni yaratmış. Bendeki bu değişime en çok sevinenlerden biri Cemal Reşit Rey olmuştu. Uzun yıllar bestecinin eserlerini repertuvarıma almamı istemişti, ben de karşı çıkmıştım. Birinci Piyano Konçertosu’nu İstanbul’da seslendirdiğim gün dinleyicilerin arasındaydı. Yanındaki arkadaşına yüksek sesle “İdil nihayet Chopin’i keşfetti” demiş… Merakım ve sevgim nedeniyle tüm piyano eserlerinin kaydı çok hızlı gelişti, ayda bir CD kaydederek tamamladım. Kompozisyon açısından öylesine mükemmel bir müzik ki, ondan sonra başka bestecinin eserini çalamaz oluyor insan. Silinebilecek, değiştirilmesi gereken tek nota yok eserlerinde. (Sorunlu bulduğum, sevmediğim yegane bestesi Konser Allegrosu. Orkestra eserinin piyano uyarlaması. Oransal problemler var. 83 ölçü orkestra çalıyor, sonra piyano giriyor. Gelişme bölümü yetersiz, ansızın bitiyor.) Tüm eserleri çok içten. Hesap yaparak bestelememiş, duygularını en yalın haliyle aktarmış. Bu açıdan çok tehlikeli bir besteci Chopin… Çünkü onun eserlerinden sonra duyacağınız tüm müzikler çok kaba geliyor. Mozart ve Bach’ın eserleri hariç.
Bellini operalarını dinlemeden Chopin anlaşılmaz
Dominique Xardel’in yazdığı biyografide, Chopin’in müziğini kavramak için okuduğunuz kitapları, dinlediğiniz tarihi icraları sıralamışsınız. Peki, çağdaşları arasından hangi besteciler size Chopin’i anlamanız açısından ışık tuttu?
– Chopin’in operayı çok sevdiği, özellikle Bellini’yi takdir ettiği söylenir. Ben ise uzun yıllar ukala bir tavırla sadece Mozart’ın operalarını severek dinledim. Biraz da Verdi, Bizet, Strauss, Wagner’in eserlerini… İtalyan bestecilerini kayda değer bulmazdım… Chopin’in müziğini kavramak için Bellini’nin eserlerini dinlemeye başladığımda hatamı fark ettim. Operalarını piyanoda çaldığımda, Chopin bestesi gibi tınlıyordu. Zaten iki sanatçı dosttu ve Bellini, Chopin’den önce, genç yaşta ölmüştü… Opera solistlerini dinlemek çok öğretici bir süreçti. Chopin öğrencilerine bir eserini anlatırken “Bu müziğin nasıl çalınması gerektiğini öğrenmek için önce gidip soprano Giuditta Pasta’yı dinlemeniz gerekir” demiş. Çünkü Chopin’in müziği çok sayıda fioritura (vokalde süsleme) içerir. Bunları çok öne çıkarmadan, dengeli kullanmak gerekir. Tıpkı mimarideki arabesk unsurlar gibi… Mimarideki arabesk unsunlar bir detay olarak kalır, öncelikle binanın bütünü gözetilir. Chopin bir başka konuşmasında “sol elim orkestra şefidir, sağ elim ise diva” diyor… Yani operaya ve şan tekniğine verdiği önemi vurguluyor.
Kayıtlarda arzu ettiğiniz nitelikle piyano sağlandı mı? Tek piyano mu kullandınız?
– Heidelberg’deki stüdyoda Steinway ve Bösendorfer’in piyanoları vardı. Ben Bösendorfer’in tonunu daha çok beğendiğim için bunu seçtim ve bütün kayıtlarda kullandım.
Chopin külliyatında sizin en başarılı bulduğunuz ya da en çok içinize sinen icralar hangileriydi? Örneğin Penguin Plak Rehberi’nin 1997 baskısında en önce, en geniş şekilde sizin icralarınız anlatılıyor; eleştirmen en çok noktürnler, mazurkalar ve sonatları beğenmiş. Siz de aynı görüşte misiniz?
– Eski albümlerimi dinlemem. Aradan uzun yıllar geçti… Hatırladığım kadarıyla cevaplamam gerekirse, benim en beğendiklerim mazurkalar ve etüdler. Sonatlar da güzel olmuştu. Mazurkaların ritmini, temposunu kavramak, doğru yorumu bulmak için çok uğraşmıştım. Mazurka dansını bile öğrenmiştim (Gülüyor). Sonunda anladım ki Chopin, üç farklı türdeki mazurkayı harmanlamış. Eserlerinin eski yorumlarını araştırdım, çok nadide kayıtları bitpazarlarında buldum, inceledim. Mesela Polonyalı Ignaz Friedman’ın mazurkaları çok etkileyiciydi… Onun kullandığı aksanlarla çalmak neredeyse imkansızdı. Çünkü mazurkalarla büyümüş. Babasının dans orkestrası varmış, Türkiye’ye bile gelmişler… Bir başka etkileyici yorum Cortot’nun az bilinen kayıtlarıdır. İngiltere’deki bir sahafta buldum, inceledim. Müthişti… Diğer piyanistlerin atladığı çok küçük detayları hatasız çalmıştı. Mazurkalardaki bir başka zorluk rubatolardı (tempo dalgalanmasıyla ifadeyi güçlendirme tekniği). Serbest ve özgür tınlamalı, bununla birlikte serbestliğin ölçüsü kaçırılmamalıydı. Hassas dengeyi bulup ikna edici rubato tekniğine ulaşmak için çok araştırma yapmam, çalışmam gerekti. İşte bu hazırlıktan sonra stüdyoya girip, bazılarını defalarca kaydettim.
Diğer eserler içinde sizi zorlayan çıkmadı mı?
– İkinci sonatın üçüncü bölümü, “Cenaze Marşı” çok bunaltıcıdır. Arthur Rubinstein “Bu sonatı asla evde çalmam, çok rahatsız edici” demişti. Ben de evde çalmadım, hep dışarıya çıktım (gülüyor)… Tuhaf ve anlaşılması zor bir eser. Geçenlerde bir kitapta rastladım. Schumann bile bu sonatın mantığını kavrayamamış. “Birbiriyle tutarsız dört bölümden oluşuyor, keşke 3’üncü bölümde acayip cenaze marşı yerine daha geleneksel bir ezgi kullansaydı” diyor. Son bölüm için “Bu müzik değil” demiş. Oysa çok önemli…
Noktürnler için size ışık tutan tarihi yorumlar hangileriydi?
– Leff Puşinof’un az bilinen nadide yorumlarından söz edebilirim.
Penguin’in eleştirmeni piyano konçertolarına, orkestradaki sorunlar nedeniyle biraz daha düşük puan vermiş. Siz sonuçtan memnun muydunuz?
– Slovakya’nın Kosice kentinde yapılmıştı bu kayıtlar. Genç, sempatik bir şefle çalışmıştım. Ne yazık ki birkaç yıl sonra öldü. Kayıtlar sırasında problem yaşamamıştım. Sonuç benim açımdan tatminkardı. Tabii bir Polonya orkestrasıyla kaydetseydim daha kolay olabilirdi…
25 yıl sonra Türkiye’de IBA etiketiyle bir kez daha yayımlanması gündeme geldiğinde, değişiklik, düzeltme yapmayı düşündünüz mü?
– Düzeltilmesi gereken vahim bir hata yoktu… Sadece bir noktürnde tekrar unutulmuştu… Kayıtlar sırasında, o günün teknolojisindeki yetersizlik nedeniyle sorunlar yaşamıştım. Örneğin pianissimo (çok hafif) çaldığım yerler, ses teknisyeni tarafından yükseltilmişti. İtiraz ettiğimde “albümde duyulmaz” cevabını alıyordum. Kimi yerlerde kulağıma metalik tınılar geliyordu. Rahatsız olmakla birlikte kabul etmek zorunda kaldım. Günümüzde bu sorunlar yaşanmıyor, teknoloji gelişti. Fakat bu koleksiyon hayatımdaki bir dönemin fotoğrafıdır. Beğenmediğim bölümleri değiştirip bütünlüğünü zedelemek istemem. Çok araştırıp uğraşıp düşünüp kaydetmiştim. Ortaya bu albümler çıktı… Bugün birçok eserini farklı çalıyorum… Tekrar kayda girsem, çok farklı bir fotoğraf çıkar…
Etüdleri tekrar kaydedebilirim
Arzu eder miydiniz?
– Tümünü tekrar kaydetmeyi düşünmüyorum. Çünkü yorumların genel düzeyi benim için yeterli. (Biraz düşündükten sonra) Belki etüdleri yeniden kaydedebilirdim. Yıllar boyunca bu eserleri çok çaldım, zaman içinde yorumum çok değişti… Bir kez daha kaydetmek isterdim…
Bahsettiğiniz yaklaşım değişikliğini sözel olarak ifade etmek mümkün mü?
– Her şeyden önce bu eserleri içselleştirdim. Her gün egzersiz olarak çalmanın etkisiyle artık vücudumun bir parçası gibi oldular. Çok rahat çalıyorum. Kayıt döneminde etüdlerle yeterli yakınlık henüz oluşmamıştı, biraz huzursuzdum, daha dikkatli, ihtiyatlıydım (gülüyor). Şimdi icram daha hızlı, akıcı, serbest ve rahat… Deyim yerindeyse peynir ekmek yer gibi çalabiliyorum. Ama bu demek değil ki düşünmüyorum…
İki yıl boyunca Chopin’in tüm eserlerine odaklanmak yorumculuk açısından önünüzde nasıl bir ufuk açtı. Bu külliyatı kaydetmeseydeniz yorumculuğunuzda hangi unsurlar eksik kalabilirdi?
– En önemli kazanım, şarkı söylermişçesine akıcı, şiirsel çalma tekniğini yeniden kazandırmasıydı. Çünkü bir süredir repertuvarımda çağdaş müziğe ağırlık vermiştim. Piyanonun neredeyse perküsyon gibi kullanıldığı, Romantik Çağ’daki kadar ses kalitesine önem vermeyen eserleri seslendirmiştim. İcralarımdaki şiirsellik çağdaş müzikle zedelenmişti. Bu katı yaklaşımı Chopin’den sonra kontrol altına aldım. Plak kaydı sanatçıya yorumlarını büyüteç altında inceleme fırsatı veriyor. Kayıtları dikkatle dinleyip, en küçük hataları fark etmek, bunları düzeltmek kişiye kendini sürekli analiz etme alışkanlığı kazandırıyor. Albüm kayıtlarına başladığımda icrada sorunlar vardı, tekrar tekrar kaydediyordum. Bir süre sonra bu sorun çözüldü. İlerlemek isteyen genç piyanistlere tavsiyem, kendilerini daha iyi tanımak için mutlaka albüm kaydetmeleri.
Chopin deneyimi diğer bestecilerin eserlerine yaklaşımınızı nasıl etkiledi?
– Chopin’lerle aynı dönemde Brahms’ın eserlerini de kaydettim. 8 yaşından beri severek çaldığım bir besteciydi Brahms. Opus 116-117-118 bir günde tamamlandı. Chopin’de yer yer piyanistin kolları gökyüzüne iple asılmış gibidir, özel ses kalitesini elde etmek için öylesine hafif dokunuşlarla çalmak gerekir. Brahms ise daha güçlü bir icra ister. Birini diğeri gibi çalamazsanız. İkisinin dünyası farklıdır. Biri salon adamı, diğeri içine kapalı, rüstik bir karakter. Fakat Chopin’in ışığında Brahms’a bakmak müziğine yeni boyutlar kazandırabilir. Zaten Brahms, Chopin hayranı bir bestecidir… Wilhelm Kempf aynı yöntemi Beethoven’de denemişti. Eserler alışıldık ukala, çatık kaşlı kimliğinden sıyrılıp, esprili bir karaktere bürünmüştü. Olumlu şekilde hafiflemişti. Bu yepyeni bir bakıştı ve çok olumlu yankılar uyandırdı. Alfred Brendel de tarihi Beethoven yorumlarının analizlerinde buna değinir…
Tekrarlar ihmal edilmemeli
Aradan geçen 25 yılda Chopin yorumculuğu açısından ufuk açıcı, icranızda köklü değişiklikler yapan, “keşke tüm eserlerini kaydetmeden önce bunu bilseydim” dediğiniz keşifleriniz oldu mu?
– Kayıtlar bittikten sonra okumalarımdaki odak Chopin’den diğer bestecilere kaydı. Geçenlerde evdeki kitaplıkta eski bir biyografi buldum. Komik bir detay öğrendim. Chopin’in La Bemol Majör valslerinden biri kuyruğunu yakalamaya çalışan oyuncu kediyi, bir başkası oyuncu köpeği anlatırmış… Amerikalı piyanist Charles Rosen’le konuşurken “Chopin’in sonatlarında, orijinal notalarda belirtilen tekrarları icrada mutlaka çalmak gerekir, Brahms da eserlerinde tekrarlar kullanmıştır, her iki besteci de bu isteklerinde haklıydı” demişti. Bazı Chopin edisyonlarında hatalar bulunduğunu, tekrarların belirtilmediğini, doğru nota seçmeye dikkat edilmesi gerektiğini hatırlatmıştı. Oysa büyük piyanistlerin yorumlarında tekrarlara rastlamazsınız. Çünkü Chopin’i önemli bir sonat bestecisi kabul etmiyorlardı. Klasik sonat formunu tam uygulamadığı, eserlerinin daha çok fantezi niteliği taşıdığı düşünülüyordu. Ben bu görüşe katılmıyorum. Chopin sonat formu açısından önemli eserler yazmıştır.
Yani, bir kez daha kaydetseniz mutlaka tekrarları eklerdiniz…
– Evet… Charles Rosen’in tezi çok inandırıcı geldi bana. Yorumcu olarak, eserlerin çok uzamasını arzu etmemekle birlikte, aslına sadık kalmak adına tekrarlar çalınmalı.
Konserlerde çalıyor musunuz?
– Konserlerde hâlâ tekrarlardan kaçınıyorum. Eseri çok uzatıyor. Özellikle 3’üncü Sonat’ta… Belki 2’nci Sonat’ta denenebilir.
Chopin’in toplu kayıtları kariyerinizde ne gibi sonuçlara yol açtı; kazandırdığı dostlar mı yoksa düşmanlar mı daha fazlaydı?
– Dünya basınında beni mutlu eden pek çok değerlendirme yazısı yayımlandı. Hindistan’dan İngiltere’ye pek çok ülkeden müzikseverler güzel mesajlar gönderdi. Kayıtlar Polonya’da sevinçle karşılandı, 2005’te Chopin CD’lerinin değerlendirildiği yarışmada büyük ödül verildi. 2007’de Polonya kültürünün dünyadaki tanıtımına katkı gerekçesiyle cumhurbaşkanlığınca yüksek liyakat nişanı verildi. Bununla birlikte birçok sorun yaşadım. Bunları eşim Şefik Büyükyüksel “Chopin’in tüm eserlerini kaydetmek” başlıklı İngilizce bir yazıda ayrıntıyla anlatmıştı. Yazı resmi web sitemde de yayımlandı.
Chopin külliyatını alıp, heyecanla CD çaların başına oturan genç dinleyicinize besteciyi daha iyi tanımak ve eserleri sindirerek dinlemek için hangi sıralamayı önerirsiniz?
– Bestecinin zaman içindeki gelişimini görmek isteyenlerin, kronolojik sırayla dinlemesinde fayda var. Zamanları kısıtlıysa, en iyi eserlerle başlamak isterlerse, mutlaka dinlemesi gerekenler sırasıyla mazurkalar, olgunluk döneminde yazdığı polonezler, özellikle Polonez Fantezi, baladlar, sonatlar, impromtüler, noktürnler… Çocukluğunda yazdığı küçük eserler sona bırakılabilir…
Bu müzik en fazla 300 kişilik salonda dinlenir
Günümüzün popüler Chopin yorumlarını, yorumcularını nasıl buluyorsunuz?
– Chopin’i Rahmaninof gibi çalamazsınız. Günümüzde, sahnede gösterişli yorum arayışı bu tür yaklaşımları popüler hale getiriyor. İki bin kişilik salonlarda ya da ses kalitesi düşük TV yayınlarında dinleyiciye ulaşmakta zorlanan yorumcular anlamsız derecede abartılı icrayla boşluğu kapatma çabasında. Eserlerin yapısı zedeleniyor. Oysa Chopin’in müziği içe dönük, çok zarif ve çok narindir. Başta Rus piyanistleri olmak üzere, gençlerde çok güçlü ya da çok zayıf çalma modası yayılıyor. Ara tonlar neredeyse kayboldu: Piano, mezzo forte, mezzo piano, fortesimo… Ayrıca fortenin üç türü… İcralarda bu nüansları duymaz olduk. Hızlı ve kuvvetli, tuşların üstünde kalan yorumlar duyuyoruz. Bu icralarda her nota çıkmıyor, eserde delikler oluşuyor. Hızlı çalmak kolaydır, zor olan yavaş ve temiz çalmaktır. Suzuki Metodu’yla çalışmada da kaybolur bu nüanslar… Chopin’in çağında ve öncesinde “jeu perle” yani icrada seslerin inci gibi tane tane ayırt edilmesi çok önemliydi. Geçmişin büyük piyanistlerinin her birinde rastladığımız bu özellik günümüzde yok oldu, gitti. Ingolf Wunder gibi bir gence rastlayabilirseniz nadirattandır. “Jeu perle”yi pedalle yapamazsınız… Brendel, Cortot, Backhaus, Rahmaninov… Aklınıza gelen kim varsa hepsinde “jeu perle” özelliği var. Nüansları, dramatik ögeleri, gerilimleri yansıtan bir piyanistle karşılaşınca çok mutlu oluyorum. Jean-Jacques Eigeldinger’in “Talebelerinin Gözünden Öğretmen ve Piyanist Chopin” adlı kitabını okuduğunuzda, bestecinin haykıran bir piyanoyu asla istemediğini görüyorsunuz. George Sand’dan ayrıldığı dönemde, öğrencisi Jane Stirling’in girişimiyle İngiltere turnesine çıkmış. İskoçya’daki konserlerinde ses öylesine cılız kalmış ki, dinleyiciler sonuçtan hiç memnun kalmamış. Fevkalade zarif, içedönük üslubu anlaşılmamış, turne İngiltere’de neredeyse hiç yankı yaratmamış. Chopin’in en yüksek ses (forte) notunu koyduğu yeri asla Brahms’ın, hele hele Rahmaninov’un forte’si gibi çalmamak gerekir. Çok daha narin olmalıdır.
Söylediklerinizden yola çıkarsak, Chopin’in solo piyano eserleri en fazla 200-300 kişilik salonda mı dinlenmeli?
– Chopin’in döneminde Paris’teki en büyük salonlar bile 300 kişilikti… Müziği bestecinin arzu ettiği şartlarda duymak isterseniz, en fazla 200 kişilik salonlarda dinlemeniz gerekir. Bugün 3 bin kişilik salonlarda resital veriliyor… Chopin’in müziğine istediği karakteri bu koşullarda vermek çok zor. Fakat imkansız değil. Oysa Brahms’ın içe dönük eserlerinde müziği zedelemeden böylesine büyük salonda çalmak neredeyse imkansız. Chopin’in müziği biraz daha dışa dönük, bu bir avantaj…
Günümüzün ünlü Chopin yorumcuları arasından beğendiğiniz isimler var mı?
– Takip etmediğim için cevap vermem biraz zor. Rastladıklarımdan Rafal Blechacz ilgimi çekmişti. Geleneğin izinden yürüyor. Çalışı hoşuma gitti. Biraz önce bahsettiğim Ingolf Wunder de çok özel bir piyanist…Yıllar önce Paris Konservatuvarı’nda müthiş Chopin’ler çalan bir Çinli piyanistle karşılaşmıştım. Hakikaten müthişti. Duydum ki müziği bırakmış, ticarete başlamış. Bir süre sonra geri dönmüş.
Lang Lang mı yoksa? 2008’den bu yana tam 6 Chopin CD’si yayımladı, ticarette de maharetli olduğu söyleniyor…
– (Gülüyor) Hayır… Lang Lang’ın dinlediğim albümleri Chopin değildi. Bambaşka bir şeydi! Bazı kişiler fısıldayarak konuşur, bazıları haykırarak. Şimdi moda haykırmak. Chopin eserlerindeki duyguları bağırarak söyleyecek bir sanatçı değil…
Yani “Chopin’i çağın ruhuna uygun yorumladım, herkes bayıldı” demek mümkün değil…
– O zaman Chopin yerine çağdaş müzik çalsınlar! Bir başka çözüm, geçmişten çağımızın ritmine yakın bestecileri seçmek. Mesela Liszt’in bazı eserlerini. Fakat bunların anlamını bilmek, iyi analiz etmek gerekir. Geçenlerde Dante Sonatı’nı çalışan öğrencilere rastladım. Dante’yi sordum, ismini zorlukla hatırladılar. “İlahi Komedya”yı hiç duymamışlar. Cehennem kavramını anlatmaya çalıştım, anlamadılar. Hocaları da çok rahatsız oldu, bu konuları gündeme getirdiğim için.
Dolayısıyla Chopin aslında çağımızın aceleci, telaşlı ruh haline pek uymuyor…
– Bahsettiğimiz detaylar göz önüne alınırsa değil… Chopin çağının aydınlarından biriydi. Salon beyefendisiydi. Şık ve temiz giyinirdi, müthiş terbiyeliydi. Ayrıca müzikte formlara çok meraklıydı… Bu kişiliği günümüze taşımadan önce derinlemesine incelemek, çağının koşullarını göz önüne almak gerekir… Liszt daha modern bir besteci, onu günümüze taşımak daha kolay olabilir…
Bach ve Mozart kaydediyorum
Bu durumda, 21’inci yüzyılda Chopin’in eserlerini aslına uygun seslendirmek büyük çaba gerektiriyor. Kulaklarımız ucuz romantizmle dolu: abartıya, haykıran seslere alışmışız. Chopin’in müziği ise narin, asil, mütevazı ve içe dönük. Yorumcunun ve dinleyicinin önce kulaklarını, zihnini bu seslerden temizlemesi gerekiyor. Genç piyanistin bunca gürültü arasında Chopin’in istediği icrayı yardımsız bulabilmesi çok zor olmalı…
– Toplumsal beğeniler hep dönüşüm halinde. Yarının müzikseverleri bugünün yaklaşımından bıkacak. Belki yine Chopin çağının unutulan değerleri gündeme gelecek. Evet, Chopin’de doğru icrayı bulmak çaba gerektiriyor. Öncelikle hangi koşullarda, neden, nasıl yazıldığını öğrenip analiz etmek gerekir. Daha sonra eserin gerilim noktalarını keşfetmelisiniz. İşte bu nedenle Rahmaninov’un 100 yıl önce ABD’de yayımlanan Etude dergisi için kaleme aldığı makale çok önemli. İcracının dikkat etmesi gereken 10 maddeyi sıralıyor. Dominique Xardel’in kitabında bu maddelerden söz etmiştim.
Genç Türk piyanistlerinin Chopin yorumlarını nasıl buluyorsunuz, aralarında kayda değer isimler var mı?
– Doğrusunu söylemek gerekirse çok az genci konserde dinleyebildim. CD’lerle karar vermek pek sağlıklı olmaz…
Şu anda repertuvarınız için hangi eserlere çalışıyorsunuz, 2016’daki önemli konserleriniz hangileri?
– Mozart’ın iki konçertosunu daha London Mozart Players ile 29 Eylül’de kaydedeceğim. Bu eserlere hazırlanıyorum. Bach’ın “Prelüd ve Füg”lerinden 31’ini kaydettim. Geriye kalan 14’unu de kaydedeceğim. Toplu olarak yayımlanacak. Ardından Bach’ın başka eserlerini kaydedeceğim. Fırsat bulabilirsem yakın gelecekte çok sevdiğim besteci Scriabin’in sonatlarını, beni çok etkileyen Hint kökenli İngiliz çağdaş besteci Kaikhosru Shapurji Sorabji’nin eserlerini de kaydetmek istiyorum. Solo piyano eserleri polifonik ve özgür. Kimileri 3 saat sürüyor.
Oda müziği çalışması yapıyor musunuz?
– Yıllar önce London String Quartet ile Brahms’ın eserlerini kaydetmiştim. Ruşen Güneş viyola çalıyordu. Kısa süre önce Brahms’ın çello- piyano sonatlarını çellist ve orkestra şefi Roderick Von Bennicsen ile kaydettik. CD’si sonbaharda IBA’dan yayımlanacak. Brahms’ın opus 8 trio’sunu, Mozart ve Beethoven triolarını kaydetmek isterdim. Tabii bu liste zaman içinde değişebilir.
Borusan Dörtlüsü’yle bir albümünüz yayımlandı, yeni planlarınız var mı?
– Onlarla kayıt yapmak büyük zevkti. Güzel bir arkadaşlık oluştu. Şimdi Beethoven’in tüm eserlerini kaydediyorlar. Çok güzel bir repertuvar. Bundan sonra fırsat bulabilirsek yine ortak çalışmalar yapabiliriz.
Chopin’e davet düzenleseydim
asla çılgın Mozart’ı çağırmazdım
Dominique Xardel’in yazdığı biyografide sevdiğiniz sanatçıları zihninizde, hayali yemek sofralarında buluşturduğunuzu anlatmışsınız. Chopin için düzenleyeceğiniz yemeğe kimleri davet ederdiniz?
– Chopin’le birlikte olduğu dönemde yazar George Sand’ın evinde düzenlenen davetlere mutlaka ressam Delacroix katılırmış. Ben de davet ederdim. Balzac çok konuştuğu için pek hoşlanmazlarmış. Chopin biyografilerinde Victor Hugo’nun adı geçmiyor, herhalde müzik meraklısı olmadığı için. Ben Andre Gide’i davet ederdim düzenleyeceğim yemeğe. George Sand’ı listeme almazdım, çünkü araları bozulmuştu. Proust’u düşünmem gerekir, snob yönü riskli. Mozart bir çılgın, Chopin’le ruh halleri uyuşmaz… Belki Clara Schumann’ı çağırabiliriz. Adını yarışmaya vermiş olan Belçika Kraliçesi Elizabeth, hocam Nadia Boulanger, birçok bestesi olan Prens Edmond de Polignac, Singer dikiş makinelerinin varisi, Igor Stravinski ve Manuel de Falla dahil pek çok bestecinin sponsoru milyarder Prenses de Polignac, Alfred Cortot, Cemal Reşit Rey, Artur Rubinstein… 10 davetli yeterli… Chopin’in çok kalabalık bir ziyafetten hoşlanacağını pek sanmam…
12’nci sandalyede oturduğunuzu, Chopin’in tanışmak üzere yanınıza geldiğini hayal edelim. Piyanist ve ev sahibi olarak tanıştırıldınız… O anda tek soru sorma fırsatınız olsa…
– Sormak istediğim o kadar çok soru var ki…
Peki, o zaman üç soru olsun…
– Fransa’da yaşadığı dönemde babasının ailesini neden araştırmadığını, halalarıyla ilişki kurmadığını çok merak ediyorum. Fakat bu çok mahrem bir konu, nezaket gereği asla soramazdım (gülüyor). Öldüğünde evindeki kitaplığından İncil ve iki kitap daha çıkmış. Eğer George Sand’ın evinde kitaplardan, edebiyattan nefret etmediyse bu çok tuhaf bir durum. Hangi eserleri severek okuduğunu sorardım. Bestelerinin modern piyanoyla yorumlanmasını nasıl karşıladığını, imkanları çok daha geniş olan bu enstrümanlar için eser yazmak isteyip istemeyeceğini de sorardım mutlaka. Büyük salon için yapılmış, agresif karakterli modern piyanoları seveceğini sanmıyorum, yine de emin olmak isterdim. İngiltere turnesinde, Jane Stirling’in evinde çaldığı piyano bugün müzede. Ben bu piyanoyu çaldım. Ve Chopin çağındaki piyanoların sesinin ne kadar narin olduğunu gördüm…
Tüm eserlerini kaydeden ilk kadın piyanist olduğunuzu belirtir miydiniz? Bu külliyat hakkında üç cümleyle bilgi vermeniz gerekse ne söylerdiniz?
– (Kahkahalar) Söylemezdim… Katiyen… Birkaç gün sonra “Derin saygılarımla” gibi bir not yazıp, postayla gönderirdim.
Her konuda hemfikir olmasam da
Gide’in yazdığı biyografi okunmalı
Chopin külliyatını dinlerken besteciyi derinlemesine tanımak isteyenlere hangi biyografileri okumalarını tavsiye edersiniz?
– Jean-Jacques Eigeldinger’in “Talebelerinin Gözünden Öğretmen ve Piyanist Chopin” adlı kitabı çok önemli. Fransızca ve İngilizce yayımlandı. Her konuda aynı fikirde olmasam da, güçlü kalemi, Chopin sevgisi ve bilgisi nedeniyle Andre Gide’in “Chopin Üzerine Notlar”ını tavsiye ederim (Ömer Bozkurt’un çevirisiyle Can Yayınları’ndan yayımlandı).
Türkçeye tercüme edilmiş çok sayıda biyografi, üç derleme kitabı yayımlandı. Bunların yanı sıra Aydın Büke, Polonya’daki arşivlerde çalışıp, birkaç dilden kaynakları karşılaştırarak özgün bir biyografi hazırladı. “Tuşlara Adanmış Bir Yaşam”da, daha önce bilmediğiniz, sizi şaşırtan bilgilere rastladınız mı?
– Aydın Büke’nin tüm biyografilerini zevkle okuyorum. Güzel kitaplar yazıyor. Yanlış hatırlamıyorsam Chopin’de daha önce başka bir yerde rastlamadığım, bilmediğim bir ilginç detay bulmuştum.
Fazla çalıp harcamamalı
2010’da, 200’üncü doğum yılı nedeniyle Chopin tüm dünyada yeniden gündeme geldi, aradan beş yıl geçti, hâlâ radyolarda neredeyse en fazla eseri çalınan besteci. Sizce bu yeniden doğuş Chopin müziğine neler kazandırdı?
– 1970’de Beethoven’in 200’üncü doğum yılı kutlanırken besteci Mauricio Kagel’e fikrini sordular. “Bence Beethoven için en hayırlısı bu yıl tek bestesinin bile çalınmaması olur” demişti. O yıl her yerde, her fırsatta Beethoven çalındı… Kagel’in görüşüne katılmamak mümkün değildi. Chopin’in müziği de 2010 boyunca uluorta, her yerde çalındı. Hem de en bilinen eserleri… Yeter artık, dedik hepimiz. Az bilinenler çalınsaydı durum farklı olabilirdi. Bence değerli bir müziği böyle harcamamak, yıpratmamak gerekir.
O yıl size çok Chopin çalma teklifi geldi mi, reddettiğiniz konserler oldu mu?
-Polonya’da, Türkiye’de konserler verdim. Fakat reddetme konusunu hatırlamıyorum.
Chopin Yarışması hayal kırıklığına dönüştü
Dünyanın en önemli piyano yarışmalarından biri olmasına karşın, skandallarla anılan Chopin Yarışması’nda sizce birinciler gerçekten icrada standart oluşturacak kalitede mi?
– Prestiji biraz yıpransa da hâlâ dünyanın en önemli yarışmalarından. 1980’e kadar kazanan tüm piyanistler son derece ikna edici kalitedeydi. Şimdi ise skandal denebilecek kalitede piyanistler seçiliyor. Sebeplerini anlamak istemiyorum (gülüyor). Örneğin 2010’daki son yarışmanın birincisi beni ikna etmedi. İkinciler ödülü hak edecek düzeydeydi. İkincilerden Ingolf Wunder bir süre öğrencim oldu. Son derece iyi bir piyanist. Opus 10, 2 numaralı Etüd yorumu müthiş. İlk kez girdiği yarışmada çalmış bu eseri. Yarışmadaki seçme icralardan oluşan albüme girmiş. Fakat ilk elemede yarışma dışında kalmış. 2010’da ise halkın tepkisinden çekinip finale kadar yükseltmişler. İddiaya göre yarışmayı bir kadının kazanması istenmiş.
Jüri üyeliği teklifi geldiğinde nasıl karar veriyorsunuz?
– Yarışmalara inancımı kaybettim, öyle tuhaf şeyler oluyor ki, anlatması bile güç. “Nelerle karşılaştım” başlıklı bir kitap yazabilirim. Bu nedenle uzak durmaya çalışıyorum. Dünyada 1500’e yakın yarışma var. Çok gereksiz bir sayı. Eminim görüşümü destekleyen pek çok müziksever vardır. Daha bugün bir jüri üyeliği teklifi aldım Türkiye’den. 5-7 yaş çocukları yarıştırıyorlar. Neden çocuk olmalarına izin verilmiyor, bu yaşta yarışmalara sokuluyorlar? Olacak şey değil…
Cevher çok, fakat işleyemiyoruz
gençlere analiz öğretilmiyor
Bu yaz Ayvalık Uluslararası Müzik Akademisi’ndeki (AIMA) piyano ustalık sınıfı çalışmanızı 10 öğrencinizin katıldığı bir Chopin akşamıyla bitirdiniz. 5 konservatuvardan 15-20 yaşlar arasındaki gençlerin Chopin’e yaklaşımını nasıl buldunuz?
– Chopin’in ne kadar zor bir besteci olduğunu her fırsatta görüyoruz. Konserdeki kimi gençler doğal bir yetenekle, kimileri çok çalışmakla onun müziğine uyum sağlamıştı. Aralarından birinde son derece gelişkin bir armoni kulağı vardı, Chopin’e karakterini veren modülasyonları net şekilde yansıtabiliyordu.
Yaklaşık 10 yıldır AIMA’da Türkiye’nin tüm konservatuvarlarından gençlerle karşılaşıyorsunuz, genel düzeyde önemli bir değişim var mı? 1990’lardan itibaren Türkiye’ye gelen Azeri, Gürcü öğretmenlerin keman eğitiminde önemli bir sıçramaya yol açtığı söyleniyor, benzer gelişimi piyanoda görüyor musunuz?
– Yeterince cevher var fakat bunu işleyemiyoruz. AIMA’da çok yetenekli, bundan da önemlisi şahsiyet sahibi piyanistlerle karşılaşıyorum. Üslup sahibi gençlere dikkatli yaklaşmak gerektiğini düşünüyorum. Törpülemeye ya da silmeye çalışmak doğru değil. Yeter ki üslubunu iyi gerekçelendirebilsin ve özgün olsun. AIMA’da karşılaştığım gençlerin tekniği gün geçtikçe güçleniyor. Eksiklik, sentez yeteneğinde. Armoni ve diğer teknikleri öğreniyorlar, fakat bunu analizde kullanıp, piyano çalışına uygulamayı beceremiyorlar. Benzer durumla dünyanın her yerinde karşılaşıyorum. Moskova Konservatuvarı’nda bile rastladım. Örneğin Mozart çalıyorsanız, parçalarına ayırıp analiz edebilmeli, sonra birleştirip anlamlandırabilmelisiniz. Söküp takmayı beceremezseniz yolda kalırsınız… AIMA’daki ustalık sınıflarında eserleri birlikte dinliyor, analiz ediyoruz, gençlerle deneyimlerimi paylaşıyorum. Müziğin sadece notalardan ibaret olmadığını gösterip, ufuklarını açmaya çalışıyorum. Ben de pek çok detayı Wilhelm Kempf’ten bu şekilde öğrenmiştim. Azeri, Gürcü eğitimcilerin Türkiye’ye katkısı hakkında ise şunu söyleyebilirim: Eskiden karşılaştığım yetenekli gençler sadece büyük şehirlerin konservatuvarlarından çıkardı. Şimdi yarışmalarda her bölgeden yetenekli genç çıkıyor.
(Serhan Yedig / Ekim 2015 / Andante)
“İDİL BİRET 100” SERİSİ TAMAMLANIYOR
İdil Biret’in tüm kayıtları Idil Biret Archive (IBA) tarafından tekrar yayımlanıyor. 19 CD’lik Beethoven, 13 CD’lik Brahms, 9 CD’lik Liszt, 8 CD’lik Schumann, 15 CD’lik Chopin kayıtları ve 1959-86 döneminin albümlerinin tıpkıbasımları piyasaya çıktı. 11 CD’lik Rahmaninof kayıtları bugünlerde Türkiye’de yayımlandı. Şimdi sırada çağdaş bestecilerin icralarından oluşan 15 CD’lik “20’nci Yüzyıl Edisyonu” var. 2016 yazında Bach ve Mozart icralarının toplandığı 12 CD’lik koleksiyon piyasaya sunulacak. “İdil Biret 100” serisi, önceki seçkilerde yer almayan kayıtları içeren 12 CD’lik “Konçertolar, solo eserler” koleksiyonuyla sona erecek. Toplam 10 kutuluk “Idil Biret 100 Edition” beşerlik iki paket olarak satışa sunulacak.
Linkler
Beethoven külliyatı üzerine söyleşi