Gonzalo Rubalcaba / Ambargo delen yetenek

0

Kübalı… Konservatuvar ve babasının ‘danzon’ grubundan diplomalı. Öylesine yetenekli ki önce Dizzy Gillespie, sonra Charlie Haden’ın gözlerini kamaştırdı. Küba ambargosunu tek başına aşıp ABD’ye girdi, birkaç yılda caz dünyasının zirvesine tırmandı. Piyanist Rubalcaba “Küba müziğinin samba ve çaçadan ibaret olmadığını ispatlayacağım” diyor.


Havana Festivali’nin ilk gecesiydi. Ünlü kontrbasçı Charlie Haden coşkulu kalabalığın tezahüratıyla sahneye çıktı. Topluluğu Liberation Music Orchestra’yla açılış konserini verdi. Gökgürültüsü gibi alkışlarla sahneden indi. Hemen ardından genç müzikçilerden oluşan grup geldi sahneye. Adı Proyecto’ydu. Kurucusu ve lideri genç piyanist Gonzalo Rubalcaba‘ydı. Sonrasını Haden’dan dinleyelim:
“İlk parçayı çalmaya başladılar. Piyano soloya girdi. Duyar duymaz durdum: Kim bu adam Tanrı aşkına, dedim…”
Bir yıl önce, 1985’te, aynı sürprizi trompetçi Dizzy Gillespie yaşamıştı. Küba ziyareti sırasında kaldığı Havana Hotel Nacional’de konser veren 22 yaşındaki Rubalcaba’yı dinledikten sonra yanındakilere dönüp “Çok uzun zamandır duyduğum en iyi piyanist” demişti. Topluluğuna davet edip bir albüm kaydetti. Genç müzikçiyi yüreklendirdi.
Charlie Haden ise adeta babası gibi benimsedi Rubalcaba’yı. Hemen Havana’da stüdyoya girip deneme kaydı yaptı. Blue Note plak firmasındaki yöneticileri arayıp kaydı dinletti, 1989’da Montreux Caz Festivali’nde genç piyanisti yanına alıp, davulcu Paul Motian’la bir konser verdi. Dilden dile dolaşan bu konser Rubalcaba’yı caz dünyasına tanıttı.
Bill Evans ve Oscar Peterson’ı çağrıştıran genç yeteneğin ünü bir anda caz dünyasına yayıldığında Blue Note’un prodüktörleri Rubalcaba’nın peşindeydi zaten. Ama önlerine aşılmaz bir engel çıkmıştı: ABD’nin ödünsüz uyguladığı Küba ambargosu! Amerikan firmalarının Kübalılarla iş ilişkisine girmesi yasaktı. 60 yıllık saygın plak firması ambargoyu aşmak için garip bir formül geliştirdi. Listesine aldığı genç piyaniste dünyanın değişik ülkelerinde farklı firmalardan albüm kaydettirdi. Konser kayıtlarından oluşan ilk CD’den sonra ikincisi Kanada, üçüncüsü Japonya, dördüncüsü İspanya’da kaydedilen albümler lisansla ABD’de yayımlandı. Böylece ambargo delinivermişti.
Montreux konser kayıtlarından oluşan Discovery tam 15 hafta Billboard’un caz listesinde kaldı. Genç piyanistin Jack DeJohnette’ın davulu Haden’ın bası eşliğinde uçuşa çıktığı, “Giant Steps” yorumunda dakikada 96 ölçü ile rekora koştuğu “The Blessing” ise 19 hafta aynı listede kaldı.

Dizzy Gillespie vasiyet etti

1993’te tüm caz dünyası Rubalcaba’nın yeteneğini konuşmaya başlamıştı. Amerika’nın her yerinden konser teklifleri yağıyordu ama, ona bu ülke yasaktı. Çünkü Kübalıydı. Gillespie ölüp cenazesinde Rubalcaba’nın çalmasını vasiyet ettiği ortaya çıkınca durum değişti. Genç piyanist tören için özel vizeyle ilk kez ABD’ye ayak bastı. Müzikseverlerin vize bürokrasisi üzerinde baskısı artıyordu. Birkaç ay içinde adeta devre dışı kaldı. Rubalcaba, mayısta özel izinle Lincoln Center’da Haden, De Johnette ve grubunun eşliğinde ilk ABD konserini verdi. Kapıda polisler bekliyor, arkasında Castro karşıtı Kübalı göçmenler gösteri yapıyordu. Politikayla ilgilenmediği halde politik fırtınanın tam ortasında kalmıştı.
Gazetecilerin sorularını cevaplarken “İltica etmeyi hiç düşünmüyorum, tüm yurtdışı konserlerimi Küba Kültür Bakanlığı organize ediyor. Her Kübalı gibi ücretsiz eğitim aldım, sağlık hizmeti ücretsiz, istediğim müziği yapmakta özgürüm. 1959 hareketine karşı olamam, çünkü ben devrimin çocuğuyum” diyordu. Sistemin aksaklıklarından bahsederken çekinmeden “Bürokrasi her tür ideali kurutabilir, yolsuzluğa neden olabilir. Doğru, ama bu durumdaki tek ülke Küba değil” yorumunu yapabiliyordu.
Beyaz Saray’ın beklentilerine aykırı demeçleri basında yer aldığı halde her yayımlanan albümü caz dünyasında olay olunca 1996’da Los Angeles’a yerleşmesine izin verildi. O gün bu gündür iki çocuğu ve eşiyle ülkesiyle ABD arasında gidip geliyor. Amerika’da yaşayıp tüm dünyada Küba’nın kültür elçiliğini yapıyor.

Yetenek dededen miras

Küba’nın önemli bestecilerinden birinin torunu Rubalcaba. Babası ise piyanist. Danzon ve guaracha gibi yerel müziklerin ustaları arasında adı geçiyor. Sekiz yaşında Amadco Roldan Konservatuvarı’nda klasik piyano eğitimi almaya başlayan Gonzalo Rubalcaba daha sonra Havana Güzel Sanatlar Enstitüsü’nde kompozisyon sınıfını bitirdi. 12 yıl boyunca Bach, Rahmaninof, Bartok, Ravel çaldı. ‘Her şeyi dinlemekte, öğrenmekte yarar var’ deyip dünyayı inceledi. Gittiği filmlerin müziklerini analiz etmek, hobisiydi. Legrand’ın müziğini analiz ederken Tatum’la, Bud Powell’la, Bill Evans’la tanıştı. Tatum ve Peterson’ın tekniğinden, Monk ve Evans’ın yaratıcılığından etkilendi. Klasik virtüöz olmayı düşünmüyordu, sadece ufkunu genişletmek ve tekniğini ilerletmekti amacı. “Hep kendi müziğimi ve ülkemin müziğini çalmak istedim. Hep klasik ve Küba müziği arasında yürüdüm; iki dünyanın ortak noktalarını bulmaya çalıştım” diyordu yıllar sonra portresini yazan Mike Hennessey’ye.
Rubalcaba çocuk yaşta popüler müzik yapan topluluklara katıldı. Irakere’nin lideri Chucho Valdez’in dikkatini çekince Arturo Sandoval’in de bulunduğu topluluklarda piyanosunu konuşturdu. 17 yaşında bu gruplarla uluslararası turnelere çıkmaya başladı.
1996’da bir festivalde latin müziği yayımlayan Messidor’un prodüktörünün dikkatini çekince Havana’daki konseriyle, Çaykovski ve Addinsell’in eserlerini caz formunda yorumladığı iki albüm Almanya’da satışa çıktı. Fakat CD’ler Haden’ın çabasından sonra dikkat çekti.
Rubalcaba son on dört yılda birbiri ardına on dört albüm yayımladı. Hepsi övgüyle karşılandı. Özellikle klasik trio formatını kullanıp anlatım zenginliği yaratmadaki yeteneğini sergilediği 1999 yapımı Inner Voyage albümü eleştirmenlerden büyük övgü aldı. Teknik üstünlüğün hız olmadığını, müzikteki akışkanlığın önemini, dokunuşun ne kadar farklı olabileceğini gösterdi caz dinleyicilerine.

Danzon’un Piazzolla’sı

Rubalcaba, Küba’nın karnavallar ülkesi gibi algılanmasından, müziğindeki derinliğin gün ışığına çıkamamasından şikayetçi. “Sadece salsa, çaça ve karnaval değil Küba müziği; bundan çok daha öte şeyler var içinde. Çok iyi müzikler üretiliyor fakat dünya tanımıyor” diyor. Mümkün olduğunca fazla insana tanıtmak için ülke, ülke dolaşıyor; konserler veriyor. Bu nedenle bazıları ona “danzo”nun Piazzolla’sı diyor.
Rubalcaba’nın İstanbul konseri Bueno Vista’nın, Compay Sequndo’nun ötesinde Küba müziğini göstermesi açısından ilgi çekici. Brezilyalı şarkıcı, besteci, gitarcı Joao Bosco’yla latin dozu yükselen müzik bir yandan eğlenceyi doruğa çıkarırken diğer yandan latin kültürünü farklı boyutuyla tanımak isteyenlerin ufkunu açacak.

RUBALCABA MÜZİĞİNİ ANLATIYOR

“Caz olmadan yaşayamam. Ama cazcı olarak tanınmak da istemem doğrusu. Beni çağdaş Küba müziği yaratıcılarından, yorumcularından biri olarak değerlendirin.”
“Tüm etnik etkileşimler elimde birer araç. Herşeyin merkezinde ise gelmişi, geçmişiyle tüm klasik müzik birikimi var.’
“Çalarken bestecilik açısından yaratıcılığımı daha fazla kullanmak istiyorum. Trio formunda çalarken hedefim Bill Evans yaklaşımını yakalayabilmek. Yazdığım müzik karmaşık, fakat yorumcuya açma ve kendi yaratıcılığını katma olanağı verecek yapıda.”
“Doğaçlamaya nerede başladığımı biliyorum. Fakat bazen öyle yoğunlaşıyor, vecd haline geliyorum ki benliğim eriyor. Doğaçlama amaç ve tutkudur. İkisi karışıverince sorun çıkar. Kim olduğunu, benliğini nasıl koruyabileceğini bilmelisin. Ayrıca kiminle çaldığını, müziğe neler katacaklarını da. Zor olan şey orijinal kalmak, geçmişte çalınanlara her seferinde yeni bir yaklaşım getirebilmek ve bununla birlikte geleneğe güçlü bir bağla tutunmak.”

(Serhan Yedig / 2001 / Müzik Söyleşileri)

Linkler

Sanatçıyla yapılan özel röportaj

Wikipedia biyografisi

Kişisel web sayfası

Share.

Leave A Reply

4 × 3 =

error: Content is protected !!